29 Ağustos 2009 Cumartesi

Zafer Bayramı'nız Kutlu Olsun !

26 Ağustos 1922 sabahı, Türk topçuları Afyon’un güneyinden düşman siperlerini vurmaya başlar ve piyadeler hücuma geçer. 30 Ağustos’a kadar düşman ordusu çembere alınır ve 30 Ağustos sabahı, birliklerimizi denetleyen Başkomutan Mustafa Kemal Paşa; Büyük Taarruz için emrini verir. Dumlupınar’da ordumuz düşmana son darbeyi vurur. Düşman askerleri kaçmaya başlar. Mustafa Kemal Paşa; düşmanı bozguna uğratarak önüne katan birliklerimize o ünlü emrini verir.

"ORDULAR İLK HEDEFİNİZ AKDENİZ’DİR İLERİ!"

Türk tarihinin en büyük zaferlerinden biri olan 30 Ağustos Zaferi’nin 87. yıldönümü Pazar günü, tüm Türkiye'de, Kıbrıs’ta ve bütün dünyadaki temsilciliklerimizde, Atatürk ilke ve devrimlerine bağlılık içinde kutlanacak.

Çünkü 30 Ağustos 1922 tarihi, Türk ulusunu esir etmek isteyen emperyalist güçlere karşı; kadınıyla çocuğuyla, ordusuyla top yekûn verdiği bir savaşın ve ulusal benliğini kurtardığı, Zafer Destanı’nın yazıldığı ve onların iştahlarının kursaklarına tıkıldığı gündür.

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!

21 Ağustos 2009 Cuma

Ilıcalı Kahveci

Yıllar önce Tansu Çiller başbakan ve o dönemde Erzurum tulum MHP'ye oy veriyor, hemen hemen herkes MHP'li. Erzurum'da tatildeyim.

Ben ve çocuklarım, kayınbiraderim ve çocukları ile eniştem ve çocukları kalabalık bir grup halinde sabah saat 03 veya 04 civarı Ilıca'ya çermiğe gittik amacımız ilk suya girebilmek.

Suyun henüz dolmadığını gördük, en az bir saat beklememiz gerekiyordu. Fırından yeni çıkmış mis gibi kokan ekmek ve sabah namazı için dükkanını açmış yaşlı bir bakkaldan da yine mis gibi peynir alarak çermiğe yakın bir kahveye girdik. 1 saatlik bekleme süresinde kahvaltı yapmak istedik.

Çoluk çocuk doyduktan sonra sıra Erzurum'a özgü o nefis keyf çayına geldi. Çaylarımızı yudumlarkende 3 yetişkin başladık sohbete ufak, ufak meleketin hali, ekonomi derken kendimiz siyaset konuşurken ve Çiller'i eleştirirken bulduk.

Eleştiri kesinlikle terbiye sınırları içerisinde yapılıyor olmasına rağmen, kahveci yanıma geldi ve cocuklarımıza duyurmamaya özen göstererek:

-"Bey bu mekanda başbakanı lütfen eleştirmeyin." deyince şaşırdım.

Sağa sola duvarlara baktım;

-"Ne o yoksa biz yanlışlıkla DYP nin lokalinemi geldik?" diye sordum

Kahveci sakin bir şeklide:

-"Hayır, burasının lokal olmasına gerek yok. Bu mekanda devlet büyükleri eleştirilmez." dedi.

Daha sonra konuşmalarımızın gidişatından kahvecinin ömründe MHP den başka partiye oy vermediğini hissettim, Doğruyol Partili olmamasına rağmen Tansu Çiller'in eleştirilmesinden rahatsız olmuştu.

Yukarıdakine benzer bir olay başka bir yerde yaşayamazsınız. Bu Erzurum'a ve Erzurumluya özgü bir davranıştır. Erzurumlu da kimsede olmayan duygular ve kendine özel davranışlar vardır.

Çoğu zaman başkaları için doğru olan şeyler onun yanlışıdır.

ÇÜNKÜ "O" DADAŞTIR

20 Ağustos 2009 Perşembe

2009 YILI RAMAZAN-I ŞERİFİ KUTLU OLSUN

Ramazan Ayını idrak etmiş bulunmaktayız. Ramazan Allah Rasulü’nün, “İnanarak ve karşılığını yalnız Allah'tan umarak ramazan orucunu tutan kişinin geçmiş günahları bağışlanır" müjdesinin gerçekleşeceği rahmet ve bağışlanma ayıdır.

Bu ay yoksulun, yiyecek ve içeceğe muhtaç olanın halinden anla nacak aydır. Bu ay nefislere hükmedilecek ona efendin benim denilecek aydır.

Her birimiz insan ve toplum olarak merhamete, sevgi ve saygıya ve birbirimizi anlamaya muhtaç olduğumuz günümüzde, Ramazan Ayının insanların yalnız kendi dünyalarında, kendi hanelerinde, kendi sofralarında yaşadıkları bir neşe olarak kalmaması, güzelliklerin yoksullarla, yetimlerle, kimsesizlerle ve yüreği yaralı insanlarla paylaşıldığı bir ay olması dileğiyle Ramazan Ayınızı tebrik ediyor, Ülkemiz ve bütün insanlık için hayırlar getirmesini Yüce Allah’tan niyaz ediyorum.

Sağlıcakla kalın.

12 Ağustos 2009 Çarşamba

DEDE KORKUT

Dede Korkut Kopuzu eşliğinde anlattığı ders verici hikâyeleri, destanları ile bütün Türk Dünyası Halk Aşıklarının atası, piridir. 570-632 yılları arasında yaşamıştır. Türkistan’da Sir-Derya Nehrinin Aral Gölüne döküldüğü yerde doğup ve kuvvetli bir rivayete göre de Bayburt’da ölmüştür. Türbesi Bayburt’un güney doğusunda merkeze bağlı 39 km. mesafedeki Masat köyünün hemen çıkışındadır, yapılış şekli ve mimari tarzı ile çok eskilere uzanan ve bu eskiliği ile de Dede Korkut’a it olduğunu doğrular niteliktedir. Dede Korkut’un da Yunus Emre gibi türbesi çoktur. Türk Dünyasında Dede Korkut’a ait bin türbe olduğu söylenir. Azerbaycanlı Türk şair Vahapzade bununla ilgili olarak bakın ne der:

"Bir yerde ölüp bes niye bin yerde mezarı
Çünkü gazılır her gün gönüllerde mezarı
Otlarda, çiçeklerde ve güllerde doğuldu
Bir yerde ölüp bes niye bin yerde doğuldu
Efsane mi gerçek mi bu insan, ince insan
Varlı sesidir, kopmuş o Türk’ün kopuzundan!"

Büyük Türk destan bilgesi Dede Korkut'un kişiliği üzerinde bilgilerimiz yetersiz kalıyor. Korkut-Ata adıyla da tanınan Dede Korkut, söylentilere göre Oğuzların Bayat Boyundan Kara Hoca’nın oğludur. Oğuz Türklerinden büyük saygı görmüş, bu bölgelerde hüküm süren Türk hakanlarına ve beylerine akıl hocalığı ve danışmanlık yapmıştır.

Dede Korkut'un Türkler arasında, ağızdan, ağıza, dilden dile dolaşan destan niteliğindeki hikâyeleri XV. yüzyılda Akkoyunlu'lar devrinde Dede Korkut Kitabı adıyla bir kitapta toplanmış, böylelikle sözden yazıya dökülmüştür.

Aşağıdaki dizeler Dede Korkut’a aittir.

Bin, bin erden düşman gördümse, övünüm dedim.
Yirmi bin er düşman gördümse koklamadım.
Otuz bin er düşman gördümse ona saydım.
Kırk bin er düşman gördümse gözümü kısıp baktım.
Elli bin er gördümse el vermedim.
Altmış bin er gördümse söyleşmedim.
Seksen bin er gördümse ürpermedim.
Doksan bin düşman gördümse donanmadım.
Yüz bin er gördümse yüzümü dönmedim.
Yüzü dönmez kılıcımı elime aldım.
Muhamme’din dini aşkına kılıç vurdum.
Ak meydanda yumru başı top gibi kestim.
O zaman bile erim beyim diye övünmedim.
Övünen erenleri hoş görmedim.
Eline geçmiş iken bre kafir öldür beni.
Kara kılıcını çal boynuma kes başımı.
Kılıcından sapacağım yok.

Kaynak:Dede Korkut Kültür Bakanlığı Yay.

ARİF SAĞ (1945----)

Arif Sağ 1945 yılında Erzurum`un Aşkale ilçesinin Dallı Köyü`nde dünyaya geldi. Çocukluğunun ilk yılları babasının değirmeninde ona yardım etmekle geçti. Sık sık çeşitli platformlarda ifade ettiği gibi, seslerin uyumu konusu ilk olarak orada dikkatini çekti. Dinlediği ilk orkestra oradaki su ve değirmentaşıdır. 

Kendisi o günleri şöyle anlatır: "Tek bir ses, suyun sesi. Su altta pervanelere vurur. Pervanenin dönerken çıkardığı ses ve bir de iki taşın birbirine sürtmesinin sesi birbirine karışır. O sesi değiştiren tek yabancı unsur vardır. O da kocaman, şakşak denen ağaçtır. Ağacın üzerine nal çakarlar. Taş döndükçe ona sürter, ara sıra taşın çakılları değer, şangır şungur sesler çıkarır. Yani düz sesi bir ritimle, değişik seslerle bozar. Değirmende bu sesleri sürekli dinlemek zorundasınız. Taşlar devamlı döner ve şakşak dediğimiz ağacın üstündeki o nalların sesi değirmen taşına müzikte duyduğun ritmi verir. Ve orada hayal kurarsın, rüya görürsün... Orkestralar yönetirdim orda kendimce. Müziği ben oradan hatırlıyorum. Müziğe kafamı taktığım, müzikle diyalogu kurduğum yıllar o yıllardır..."

5 yaşında kavalla, 6 yaşında ise gramofon ve plakla tanıştı. Kendi adı ile özdeşleşen bağlamayla 7 yaşında iken Erzincan`da Davut Sulari, Aşık Daimi, Ali Ekber Çiçek, Aşık Beyhani, Kemter Yusuf ve daha birçok sanatçının yetiştiği Kumaş Dede`nin dükkanında tanıştı.

14 yaşına kadar aşıklık geleneğini öğrenip deyişler söylemeye başlayan sanatçı, sonraki yıllarda İstanbul`a gelerek, Aksaray Musiki Cemiyeti`nde Nida Tüfekçi`nin öğrencisi oldu.
1975`de kurulan İstanbul Devlet Türk Müziği Konservatuarı`na öğretim üyesi olarak giren Arif Sağ, halk müziği ve bağlama konusundaki akademik çalışmalarını da bu dönemde başlattı. 1982`de ise konservatuardan ayrılarak, kendi adına Arif Sağ Müzik Evi`ni kurdu. Türk Halk Müziği dünyasına büyük bir özveri ile sayısız değer kazandırdı.

Arif Sağ; Acem Ülkesinde Eyleştim Kaldım, Çirişe Gitmezdim Anam Yolladı, Derikonun Düzleri, Evlerinin Önü Harman Yol Üstü ve Şah Hüseyinim Attan düştün türkülerine kaynak kişilik yaparak. Daldalar Bar, Döndünmü Benden Yüzü Dönesi, Seher Yeli Nazlı Yare ve Şah Hüseyinim Attan düştün türkülerini derleyerek. Çoktan Beri Yollarını Gözlerim ile Daldalar Barı notaya alarak THM Repaertuvarına kazandırdı.

Aşağıdaki deyişin sözleri Pir Sultan Abdal’a müziği ise Arif Sağ’a aittir.

DİLLERDE KALDIM.

Medet senden medet, medet şahım Ali,
Akar boz bulanık sellerde kaldım.
Nede zalim olur şu ellerin dili,
Söyleşirler bizi dillerde kaldım.

Kaçma benden kaçma ey kaşı kara,
Derdine düşeli oldum avare.
Bir dostum yoktur ki halimi sora,
Gariplik gurbetlik ellerde kaldım.

Yanarım, yanarım tütünüm tütmez,
Çıkarım bakarım bülbülüm ötmez.
Çalındım çırpındım ellerim yetmez,
Dibi bilinmeyen göllerde kaldım.

Pir Sultan Abdal'ım gülemez oldum,
Akar çeşmim yaşı silemez oldum,
Gidecek yolları bilemez oldum,
Dağıldı kervanım yollarda kaldım.

Kaynak-http://www.arifsag.com/

AŞIK NUSRET SÜMMANİOĞLU (AŞIK TORUNİ)

Aşık Nusret Sümmanioğlu, Büyük Aşık Sümmani’nin torunudur. Bu nedenle kendisine Toruni mahlasını almıştır. 1945 yılında Erzurumun Narman ilçesinin Samikale köyünde doğdu. Çocukluğunu çiftçilikle ve köyünde ailesine yardım ederek geçirdi.

Küçük yaşta ailesindeki geleneğe uyarak aşıklığa heves salmış, daha sonraları babası Fahri Çavuş onu yanına alarak hem dedesinin mirasını devam ettirmesi, hem de küçük Nusret’in kabiliyetini geliştirmesi için sazı eline vererek civar kasabaları gezdirmiştir. Nusret Sümmanioğlu, böylece aşıklığa adım atmıştır.

İlk başlarda dedesi Sümmani,nin eserlerini söylemekle başladığı aşıklıkta zamanla kendi eserlerini üretmeye başladı.

Nusret Sümmanioğlu’na, Kültür Bakanlığı tarafından devlet sanatçılığı ünvanı verilmiştir. Yurt içinde ve yurt dışında da bir çok aşıklar yarışmasına katılmıştır, sayısız ödüller almıştır.

1972-1989 yılları arasında Konya Aşıklar Bayramı atışma dalında 7 defa birinci olmuştur.

Aşağıdaki deyiş Toruni’ye aittir.

SILADAN BİR HABER

Sıladan bir haber aldım gel diye,
Göndermiş pusula yar sabahınan,
Gözyaşıyla sitem etmiş bil diye,
Yazıyı okudum zor sabahınan.

Yüzü gülmez gurbet kahrını çeken,
Yastığı taş olur döşeği diken,
Yatarken uykudan uyanır erken,
Yağmaya başlamış kar sabahınan.

Ayrılık ölümden acıdır acı,
Başvurdum tabibe yokmuş ilacı,
Sana ricam budur canım postacı,
Götür mektubumu ver sabahınan.

Kime sorsam gurbet elden dert yanar,
Oturup ağlasam el deli sanar,
Gökte uçan kuşlar sahile iner,
Söyleşir bülbüller gör sabahınan.

Nusret Toruni'yim der benden bile,
Her ne yana gitsem çekerim çile,
Dökülen yağmura savrulan yele,
Yaralı gönlümü sor sabahınan.

Kaynak: Yaşayan Halk Ozanları Antolojisi, Kültür Bak. Yay.

AŞIK AYHAN KIRBAŞ (AŞIK YANIK AYHAN)

Aşık Ayhan Kırbaş ,1962 yılında Erzurum'un Çat ilçesi Yavi köyünde dünyaya geldi. Herhangi bir okul eğitimi almadı.

Doğuştan ama olan Aşık Ayhan Kırbaş’ın dünya gözleri kapalı, ancak gönül gözleri açık olup, aşıklık dalında çok güzel eserler verdi.

Aşık Ayhan Kırbaş Aşık Reyhani’yi kendisine örnek alarak aşıklığını geliştirdi ve saz çalıp söyledi.

Yanık Ayhan Mahlasını kullanmaktadır.

Aşağıdaki dizeler Ayhan Kırbaş’a aittir

ÖLSEM DE

Akşamın zifiri karanlığında,
Yanan bir mum gibi eriyeceğim.
Nemli gözlerimin ıslaklığında,
Uslanmaz gönlümü sürüyeceğim.

Resmini çizerdim ben hayalimle,
Kararmış dünyama kara kalemle
Acı hayallerle öldürsen bile,
Mahşere aşkımı götüreceğim.

Yanık Ayhan artmaktadır efkarım,
Sensiz geçmez oldu yazım baharım,
Lale kırmızımsın papatya sarım,
Ölsem de yolunu bekleyeceğim.

Kaynak: Yaşayan Halk Ozanları Antolojisi, Kültür Bak. Yay.

AŞIK BEYZADE ASLAN

Aşık Beyzade Aslan 22.08.1966 tarihinde Erzurum’un Senkaya İlçesinin Zümrüt Köyünde dünyaya geldi.

İlk okulu Köyünde bitirir bitirmez aşıklığa heveslendi. Ağabeyi ne ait saz ile saz öğrenmeye çalıştı Aşık Sümmani’nin kitaplarından deyişlerini okuyarak kendini geliştirmeye çalıştı.

Köyde ortaokul olmadığı için, Ankara’ya ağabeyinin yanına okumaya gitti. Gurbette çektiği sıla hasreti ve köyünde bıraktığı çocukluk sevdası kendisini bir aşık gibi hissettirmeye başladı, bu onun bir aşık olarak pişmesinde çok önemli bir rol oynadı.

Ortaokulu bitirdikten sonra köyüne döndü. Aşık Mevlüt İhsani ve Aşık Yaşar Reyhani’nin etkisi ile kendi köyünde ve yörede çalıp söylemeye başladı.

Askerlik görevini tamamladıktan sonra çocukluk aşkı ile evlenerek Ankara’ya yerleşti. Şu anda Ankara’da yaşamaktadır.

Türkiye’nin bir çok ilini dolaştı, yarışmalara katıldı. Buda gelişiminde çok önemli bir rol oynadı.

Aşağıdaki dizeler Aşık Beyzade Aslan’a aittir.

KİMLER KADERİNLE OYNAR ERZURUM?

Beraberlik diye diye bağırdık
Toplantıya nice insan çağırdık.
Kulaklar mı duymaz belki sağırdık
Kimler kaderinle oynar ERZURUM.

Bu kadar hafif mi bilmem dadaşlık.
Nerde kaldı emmi ile kardeşlik.
Seçimler yaklaştı bizler de şaştık.
Kimler kaderinle oynar ERZURUM.

Ortada pastayı bölemez olduk.
Elime bulaştı silemez olduk.
Neden bir araya gelemez olduk
Kimler kaderinle oynar ERZURUM.

Yerimiz baş köşe oturamadım.
Ayakçı takımı bitiremedim.
Hak eden birini getiremedim.
Kimler kaderinle oynar ERZURUM.

Taşlama söyledim kimlere çattım.
Menfaat görünce dadaşı sattım.
Vallahi oyumu ben yanlış attım.
Kimler kaderinle oynar ERZURUM.

Çiçek gibi açtım gül gibi soldum.
Yanlış kapıları bilinçli çaldım.
Yıllardır oyundan oyuna geldim.
Kimler kaderinle oynar ERZURUM.

Akşamdan uykuya ben yatamadım.
Söyledim kimseye anlatamadım.
Gerçeğe yanlışı ben katamadım.
Kimler kaderinle oynar ERZURUM.

BEYZADE hayattan tat alamadım.
Aradım doğruyu hiç bulamadım.
Birileri yanlış oldu ben olamadım.
Kimler kaderinle oynar ERZURUM.

Kaynak: Yaşayan Halk Ozanları Antolojisi, Kültür Bak. Yay.

11 Ağustos 2009 Salı

AŞIK YILDIRIM COŞKUNER (AŞIK BURHANİ)


Aşık Yıldırım Coşkuner 1960 Yılında Erzurum’un Oltu ilçesinde dünyaya geldi. Doğuştan gözleri görmeyen Yıldırım Coşkuner maalesef her hangi bir okul eğitimi alamadı.

Saz çalma yeteneği ve irticalen yaktığı deyişler ile çevresinde dikkat çekti. Aşık Dermanî tarafından kendisine Burhani mahlası verildi.

İrticalen söylediği şiirleri ve yaktığı deyişleri yakınlarına yazdırarak veya sesini kaydettirerek kaybolmasını önleyen Aşık Burhani, şiirlerinde sade ve akıcı bir dil kullanır.

Aşağıdaki dizeler Aşık Burhani’ye aittir. 


Bir anım bir ana uymaz
Duygularım şaştı benim
Dert yakamı tuttu koymaz

Bir anım bir ana uymaz
Duygularım şaştı benim.

Dert yakamı tuttu koymaz
Sabır gölüm taştı benim.

Kılıç lâzım şer budaya
Gönül alıştı sevdaya
Eğdim boynumu Hudaya
Başım öne düştü benim

Saz almadan elime
Düştüm âlemin diline
Yandım Kerem külüne
Dedim dertler boştur benim

Sorma Burhaniye ne oldu
Açmadan gülleri soldu
Saçlarıma aklar doldu
Gençlik çağım geçti benim.

Sabır gölüm taştı benim.
Kılıç lâzım şer budaya
Gönül alıştı sevdaya
Eğdim boynumu Hudaya
Başım öne düştü benim

Saz almadan elime
Düştüm âlemin diline
Yandım Kerem külüne
Dedim dertler boştur benim

Sorma Burhaniye ne oldu
Açmadan gülleri soldu
Saçlarıma aklar doldu
Gençlik çağım geçti benim.

Kaynak: Yaşayan Halk Ozanları Antolojisi, Kültür Bak. Yay.

AŞIK CEMAL ALPER (AŞIK CEMAL DİVANİ)

Aşık Cemal Alper1960 yılında Erzurum’un Oltu İlçesinin Duralar köyünde doğdu. İlkokulu Kemerkaya köyünde okudu.

Aşıklık geleneğinin yoğun olduğu bir yörede büyüdüğünden şiirle ve türkülerle küçük yaşlarda ilgilenmeye başladı. 1974 yılında köylüsü Oltulu Mevlüt İhsani’nin yanında yetişmeye başladı. Zamanla bağlama çalmayı da öğrenip kendini geliştirince kendisine Divani mahlası ustası tarafından verildi.

1975 yılında Bursa’ya yerleşti. Ruhani, Reyhani, Hüseyin Sümmanoğlu, Nusret Toruni gibi karşılaştığı aşıklar aracılığıyla bilgisini pekiştirdi ve bu aşıklarla dostluk kurdu.

1995 yılında Bursa’da oluşturulan Bursa Halk Ozanları Derneğinin kurucu üyesi ve daha sonra birkaç dönem başkanlığı görevinde bulundu.

Şiirleri çeşitli gazete, dergi ve araştırmalarda yer aldı.

Aşağıdaki Şiir Aşık Cemal Alper’e aittir.

BANDIRMA VAPURU

Bandırma vapuru dile gel hele,
Mustafa Kemalle neler konuştuz?
İkinizde kurtuluşa vesile,
Mustafa Kemalle neler konuştuz?

Anadolu olmuş idi viranlık,
Soluklanıp dinlendizmi bir anlık?
Dalgalar hırçındı gece karanlık,
Mustafa Kemalle neler konuştuz?

Kimi ortak ettiz düşüncenize?
Limandaki subay ne dedi size?
Nasıl bel bağladız kara denize?
Mustafa Kemalle neler konuştuz?

Vatan millet idi bütün kaygunuz,
İstiklale kesin idi saygınız,
O gece hiç gelmedimi uykunuz?
Mustafa Kemalle neler konuştuz?

Kara görününce güldümü yüzü?
Ufka bakarken yaşmıydı gözü?
Samsuna çıkınca ne oldu sözü?
Mustafa Kemalle neler konuştuz?

Nolursun bir kere söyle Divana!
Nerde bir Türk varsa minnettar sana.
Daha sonra geldinizmi yan yana?
Mustafa Kemalle neler konuştuz?

Kaynak: Yaşayan Halk Ozanları Antolojisi, Kültür Bak. Yay.

AŞIK DURSUN ÇELEBİ (AŞIK ÇELEBİ)

1948 yılında Oltu’nun Tutmaç köyünde doğdu. Asıl adı Dursun Çelebi’dir. Köyünde okul olmadığı için okuma yazmayı askerlikte öğrendi.

Aşıklık geleneği ve şiirle küçük yaşlarda ilgilenmeye başladı. Köylerine gelip giden aşıklar ve bazı yaşlı insanları dinleyerek kendini geliştirdi. Hem geleneksel hem de aşık ağzı türküleri öğrendi. Yaklaşık 9 yaşlarında türkü söylemeye başladı. Türküleri öğrenmesinde babasının da katkısı oldu. Aynı dönemlerde önce kaval, sonra da tulum çalmayı öğrendi.

Karşılaştığı aşıklarla dostluk kurdu ve yörenin eskiden beri anlatılan aşık hikayelerinin etkisinde kaldı.

1975 yılında Hollanda’ya göç etti. Saz çalmayı Hollanda’da öğrendi. Bu konuda Antepli Halit adlı bir arkadaşının yardımı oldu. Şiiri ise Aşık Reyhani’nin katkısıyla öğrendi.

Aşık Çelebi Avrupa’nın çeşitli yerlerinde birçok yarışma ve şenliğe katıldı, birincilikler de olmak üzere değişik ödüller aldı.
Kendisine ait okulda çocuklara, gençlere ve yetişkinlere saz dersleri vermektedir.

Aşağıdaki deyiş Aşık Çelebi’ye aittir.

TÜRKİYEM

Dertli oldum, Kerem oldum aşkından,
Sıla, sıla, burcu, burcu Türkiyem.
Garip oldum çıktığımda köşkünden,
Sıla, sıla, burcu, burcu Türkiyem.
Anadolu Türk yurdusun Türkiyem.
Dadaş oldum Erzurumun barında,
Zeybek oldum Aydın ufuklarında,
Türk diyorlar, diyecekler yarında,
Sıla, sıla, burcu, burcu Türkiyem.
Çelebiyim Anadolu’da doğdum,
Dört mevsimin hamurunda yoğruldum,
Aşık Yunus oldum, Mevlana oldum.
Sıla, sıla, burcu, burcu Türkiyem.
Sana candır Türkün borcu Türkiyem.
Anadolu Türk yurdusun Türkiyem.

Kaynak: Yaşayan Halk Ozanları Antolojisi, Kültür Bak. Yay.

AŞIK EDİP ÖNAL (AŞIK EDİBİ)

Aşık Edip Önal, 1936 yılına Erzurum'un Oltu İlçesi Obayayla köyünde doğdu. İlkokuldan köyünde mezun olarak tahsile devam etmedi.

Adından aldığı Edibi mahlasını kullanan Aşık Edip Önal, saz çalmayı bilmektedir. Ustası ve çırağı yoktur.

Kendi deyişlerini çalıp söylemektedir.

ANAM

Dokuz ay, dokuz gün taşıdın beni.
Dünyaya getirdin, sevindin anam.
İsmimi nüfusa yazdırdın benim.
Ne kutsal görevin var senin anam.

Ağaçtan bir beşik yaptırdın bana,
Başımda dolandın sen yana, yana,
Uyurken ninni söyledin ana,
Emdiğim sütünü helal et anam.

Küçüğüdüm emekledim, süründüm.
El halkına güzel oldum, göründüm.
Anam dedim, kucağına büründüm.
Sendeki kokuya doyulmaz anam.

İmek bitti yürümeye başladım,
Bazı ceza, bazı hata işledim.
Yedisinde okumaya başladım.
Sevgiyi sen bana öğrettin anam.

Vakit geldi onbeşinde yaşıma,
Eş aramam hayal oldu düşüme,
On sekizde çok ağladın peşime,
Gurbetten gurbete düşünce anam.

Yirmisinde yavrum dedin everdin,
Bazı sever bazı sinen döverdin,
Canım annem dediğimde överdin,
El kızı ayırdı ciğerden anam.

Babam ile ne de güzel yaşardın,
Güzel konuşurdun ben de şaşardım.
Bazı hata eder yoldan düşerdim,
Hoş gördün hatamı sen benim anam.

Şair Edip der ki böyle analar,
Hem evlada hem toruna yanalar,
Baba şefkatını kötü sananlar,
Dünyada ahrette gülemez anam,

Kaynak: Yaşayan Halk Ozanları Antolojisi, Kültür Bak. Yay.

AŞIK ERHAN ÇERKEZOĞLU (OZAN ERHAN)

Aşık Erhan Çerkezoğlu 1960 yılında Erzurum’da doğdu. İlk ve Orta öğreniminden sonra Atatürk üniversitesi, İspir Meslek Yüksek Okulu,Su ürünleri bölümünden mezun oldu.

Erzurumlu Aşık Fuat Çerkezoğlu’nun (Aşık Fuat Özdemir’in) oğludur. Şiirlerinde “Ozan Erhan” mahlasını kullanmaktadır.

Âşıklık ve ozanlık geleneğini, babası sayesinde çok küçük yaşta âşık meclislerinde tanımıştır. İlkokul da iken şiir yazmaya ve bağlama çalmaya başlamıştır.

Şiirlerinde ve türkülerinde taşlamaya ağırlık vermektedir. Milli hassasiyetini mısralarda dile getirerek toplumun hissiyatına tercüman olmaktadır. Şiirlerinde sade ve öz Türkçe kelimeler kullanmıştır.

Aşık ErhanÇerkezoğlu aşağıdaki şiirinde kendisini tanımlamaktadır.

OZAN KİMDİR?

Ben çalgıcı değil, ozanım ozan.
Ozan nedir, bilmeyenler bilsinler.
Milletin derdini, yazanım yazan,
Ozan nedir, bilmeyenler bilsinler.

Kültürümü sazım ile överim,
Kültürünü sevenleri severim,
Sövülecek adamlara söverim,
Ozan nedir, bilmeyenler bilsinler.

Menfaate şiir yazmaz elimiz,
Hakikatten ayrı düşmez yolumuz,
NEF’i gibi sivri olur dilimiz,
Ozan nedir, bilmeyenler bilsinler.

Bazısı da, türkü söyler kasılır,
İçer içer, sağa sola asılır,
Abdest tamam değil, hoca kesilir,
Ozan nedir, bilmeyenler bilsinler.

Ozan, Hakkı sever, sözleri haktır,
Sözü doğru söyler, korkusu yoktur,
Sevdiği Allah’tır, kafası diktir,
Ozan nedir, bilmeyenler bilsinler.

ERHAN der ki; bilin! Kim olur ozan?
Ozan olmaz, halkın huzrunu bozan,
Ozan o ki, yüzü, alnı ak gezen,
Ozan nedir, bilmeyenler bilsinler.

Kaynak: Yaşayan Halk Ozanları Antolojisi, Kültür Bak. Yay.

AŞIK EROL AYDIN (AŞIK ERGANİ)

Aşık Erol Aydın 1954 yılında Erzurum’un Şenkaya İlçesi, Gaziler köyünde doğdu. Aşıklık geleneğini ve bağlama çalmayı küçük yaşlarda öğrendi. Aşık Merami’nin yardımıyla bilgisini pekiştirdi. Yaklaşık 13 yaşında şiir yazmaya ve türkü söylemeye başladı.

Aşık Merami tarafından kendisine Ergani mahlası verildi. Halen Anadolu Halk Ozanları Kültür Ve Yaşatma Derneği Başkanlığını yapmaktadır.

Aşağıdaki şiir Aşık Ergani’ye aittir.

ÇORUH EVLADIMI VER BANA!

Merhametin yok mu duymuyor musun?
Çoruh nehri evladımı ver bana!
Nerede sakladın göstermiyorsun?
Çoruh nehri evladımı ver bana!

Yaprağı dökülmüş çalıya döndüm,
Araya, araya deliye döndüm.
Yaşıyorum amma ölüye döndüm,
Çoruh nehri evladımı ver bana!

Mezarı yok mezarım göreyim,
Göreyim de etrafını öreyim,
Hasta değil yarasını sarayım,
Çoruh nehri evladımı ver bana!

Erol Ergani'yim yazısı için,
Yıllarca bitmeyen sızısı için,
Evde öksüz kalan kuzusu için,
Çoruh nehri evladımı ver bana!

Kaynak: Yaşayan Halk Ozanları Antolojisi, Kültür Bak. Yay.

AŞIK ERTUĞRUL ATAÇ

Aşık Ertuğrul Ataç,1961 yılında Erzurum’un Narman İlçesinin Başkale köyünde doğdu. İlkokulu köyünde okudu.

Daha çocukken köyüne gidip gelen aşıklara heveslenerek ve onlardan etkilenerek, saz çalıp şiir yazmaya başladı. Bu çağında Aşık Sümmani’den etkilendi ve ömür boyunca onu örnek aldı. Girdiği aşık meclislerinde kendini geliştirerek bilgisini pekiştirdi ve çevrede adını duyurdu.

Aşağıdaki şiir Aşık Ertuğrul Ataç’a aittir.

TÜKENİR Mİ?

İlahi aşk ile aşık olanlar
Alev eksik olmaz köz tükenir mi
Aşıklar mevlanın hazinesidir
Ölçülü konuşur söz tükenir mi

Güzel sözleriyle halka seslenir
Geçmişte bir Yunus var idi denir
Halen tarihlerde ismi söylenir
Gelmiş geçmişe bak iz tükenir mi

Ertuğrul aşıklık çözülmez soru
Biz de bilemedik asla bu sırrı
Aşığı söyleten biri var biri
Ak kağıt üstüne yaz tükenir mi

Kaynak: Yaşayan Halk Ozanları Antolojisi, Kültür Bak. Yay.

AŞIK FAZIL MANCILIK

Aşık Fazıl Mancılık 1958 yılında Erzurum’da Aşkale İlçesinin Yeniköy köyünde doğmuştur. Fazıl Mancılık yedi yaşına kadar Yeniköy'de kalmış, İlkokulu Aşkale'de Ortaokulu ve liseyi Erzurum'da bitirmiştir.

Onbeş yaşlarında bağlamaya heveslenmiş ve çevrede sevilen Aşık Reyhani'den etkilenerek çalıp söylemeye başlamıştır. Aşık Reyhani ile aşıklık geleneğine giren Fazıl Mancılık aradığı müzik ve yorum farkını yirmi yaşında, Veysel düzeni denilen akortla oluşturarak şiirlerini ve türkülerini söylemeye başlamıştır.

Askerliğini yaptıktan sonra, Emniyet’e girmiş ve 1976 yılında polis olarak Bursa'ya atanmıştır. 1980 yılında İstanbul Radyosu'nun açtığı halk müziği sınavını kazanan Aşık Fazıl Mancılık, polislik mesleğinden kopamaz ve polisliğe de devam eder.

Radyoda programlar yaparak sesini duyurmaya çalışmıştır. TRT repertuarına birçok derleme kazandırmıştır.1986 yılında Arif Sağ ile bir konser vermiştir.

Yerel televizyonlarda Ocakbaşı isminde bir programı senelerce yürütmüştür. Bursa'da yaşamaktadır.

Aşağıdaki dizeler Aşık Fazıl Mancılık’a aittir.

YÜREĞİM SÜRGÜNDE BENİM

Tabip el vurma yarama,
Yüreyim sürgünde benim.
Sen derdi bende arama,
Yüreyim sürgünde benim.
Yaralıyam yaralıyam,
Yar elinden yaralıyam.
Sevda oku deydi cana,
Yüreyim sürgünde benim.

Yar gitti gelmez bu sene,
Sen yıkılmışsın desene,
Bağrım olmuş hapishane,
Yüreyim sürgünde benim.
Yaralıyam yaralıyam,
Yar elinden yaralıyam,
Sevda oku geydi cana,
Yüreyim sürgünde benim.

Yakama yapıştı bir el,
Bir gün yar demedi gel gel,
Karlı dağlar oldu engel,
Yüreyim sürgünde benim.
Yaralıyam yaralıyam,
Yar elinden yaralıyam,
Sevda oku deydi cana,
Yüreyim sürgünde benim.

Kaynak: Yaşayan Halk Ozanları Antolojisi, Kültür Bak. Yay.

AŞIK FEYZULLAH TAŞTEKİN (AŞIK PERVANİ)

Aşık Feyzullah Taştekin 1952 yılında Erzurum’un Oltu İlçesi, Ünlükaya köyünde doğdu. İlkokulu köyünde okudu. Aşıklık geleneği ve şiirle küçük yaşlarda ilgilenmeye başladı.

Köylerine gelip giden aşıklar ve bazı yaşlı insanları dinleyerek ve özellikle Narmanlı Sümmani’nin şiirlerini okuyarak kendini geliştirdi. Pervani mahlasını alarak saza ve söze başladı.

Aşağıdaki dizeler Aşık Pervani’ye aittir.

İNSAN

İlimden kültürden hasret kalmışsın,
Derdine bir çare ara ey insan!
Bu dünyaya imtihana gelmişsin,
Aklın başına gelir sonra ey insan!

İslam'ın şartını doğru bilmesen,
Kibirle oturup, namaz kılmasan,
Zinadan, gayızdan beri gelmesen,
Korkarım, düşersin nara ey insan!

Ecel şerbetini içip kandığın zaman,
Bir gün fene yüz döndüğün zaman,
Vaden yetip, sonra öldüğün zaman,
Verirler ağzını yana ey insan!

Pervani nefsini sen taşlara çal.
Kuran-ı Kerim'den nasihat al.
Arif isen cesetine sahip ol.
Yedirme dilini mara ey insan!

Kaynak: Yaşayan Halk Ozanları Antolojisi, Kültür Bak. Yay.

AŞIK FUAT ÖZDEMÎR (AŞIK FUAT ÇERKEZOGLU)

Aşık Fuat Özdemir 1952 yılında Erzurum'un Narman ilçesine bağlı Toygarlı köyünde dünyaya gelmiştir. Narman’da İlkokulu ve orta okulu bitirmiştir.

Küçük yaşlardan itibaren köy odalarında, aşık tarzı türküler, hikayeler dinleyerek söylemeye başlayan Aşık Fuat Özdemir, kısa sürede tanınmış ve aşık toplantı ve şenliklerinin aranılan adamı haline gelmiştir.

Yurt içinde ve dışında düzenlenen çok sayıda yarışma ve şenliğe katılarak çeşitli ödüllere layık görülmüştür. Özellikle bu tür programlarda ortaya koyduğu başarılı karşılaşma örnekleriyle dikkatleri üzerine toplamıştır. Çerkezoğlu mahlasını alarak çevrede ünlenmiştir.

Milli konularda işlediği "koçaklama" türü de onunla özdeşleşmiş gibidir. Halk hikâyelerini de bilmekte ve gerektiğinde anlatmaktadır. Ayrıca kendisine ait üç hikâyesi vardır.

Aşağıdaki koçaklama Aşık Çerkezoğlu’na aittir.

MEHMEDİM

İstiklal va'deden cumhuriyeti,
Ne şartlar altında kurdu Mehmedim.
El bastı Kur'an'a yemin eyledi,
Koruyacam diye yurdu Mehmedim.

İnme yükseklerden ey şanlı hilal,
Elbette ki göklerdedir istikbal.
Denizde balina havada kartal,
Karada tatbikat kurdu Mehmedim,

Yedi ülke birden açtılar savaş,
Gururlu vakarlı eğilmeyen baş,
Kanını harç etti bedenini taş,
Sınırlara duvar ördü Mehmedim.

Bir anda çalındı İstiklal Marşı,
Tekbir sedaları çınlattı arşı,
Vatan millet için düşmana karşı,
Yay gibi göğsünü gerdi Mehmedim.

Çerkezoğlu yazdı milli destanın,
Her yerde söylenir şerefin şanın,
Kendisine kurşun atan insanın,
Tutup yarasını sardı Mehmedim.

Kaynak: Yaşayan Halk Ozanları Antolojisi, Kültür Bak. Yay.

AŞIK GARİP BEKTAŞ (AŞIK GARİP)

Aşık Garip Bektaş 1940 yılında Erzurum’un Aşkale İlçesinin Özler köyünde dünyaya geldi.

1952 yılında köyünden ayrılarak İstanbul’a gitdi, burada gördüğü saz ustalarına heveslenerek saz çalmayı öğrendi ve ufak, ufak şiirler yazmaya başladı.

Aşık Garip Bektaş İstanbul’da bir türlü doğru dürüst iş bulamaz, askerlik çağına gelerek, askere gider. 1965 yılında terhis olduktan sonra tekrar İstanbul’a döner ve bir müddet seyyar işlerde çalıştıktan sonra 1976 yılında İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’nde kadrolu işçi olarak işe girer ve buradan 1999 yılında emekli olur.

Bu zaman içinde şiir deki ve saz çalmadaki yeteneğini ilerleten Aşık Garip aranılan ozanlardan olmaya başlar.

Çağımızın en verimli ozanlarından biri olan Aşık Garip Bektaş’ın ellinin üzerinde kasetlere okunmuş eseri vardır. Gezdim, Gidiyorum, Yazdım adlı isimli üç şiir kitabı Can Yayınları'nca yayınlanmıştır.

Aşık Garip 68 yaşında iken 26.05.2008 tarihinde vefat etmiştir.

Aşağıdaki deyiş Aşık Garip’e aittir.

GEL GİDELİM HACI BEKTAŞ VELİ’YE

Eğer gerçekleri görmek istersen,
Gel gidelim Hacı Bektaş Veli’ye.
Muhabbet demine girmek istersen,
Gel gidelim Hacı Bektaş Veli’ye.

Orada kurulsun bir ulu divan,
Gerçekten görülsün sevilen seven,
Varını yoğunu bu yola veren,
Gel gidelim Hacı Bektaş Veli’ye.

Şeriattan tarikata geçelim,
Hakikatten marifeti seçelim,
Pir elinden dolu bade içelim,
Gel gidelim Hacı Bektaş Veli’ye.

Keramet ehlinin ol kerem kani,
Biz bizden alalım ilmi irfanı,
Sevgide bulalım dini imanı,
Gel gidelim Hacı Bektaş Veli’ye.

Atalım kalplerden kini nefreti,
İnsana verelim sevgi hürmeti,
Kendinde ara bul her hakikati,
Gel gidelim Hacı Bektaş Veli’ye.

Hiç bir canı incitmeden kırmadan,
Kendi kusurunu kendin görmeden,
Boş boşuna bu bedeni yormadan,
Gel gidelim Hacı Bektaş Veli’ye.

Garip Bektaş hak çağırır dilimiz,
Ezelden ikrara bağlı belimiz,
Erenler yoludur gerçek yolumuz,
Gel gidelim Hacı Bektaş Veli’ye.

Kaynak-http://www.turkuler.com/ozan/garipbektas.asp

AŞIK HACI TAŞTAN (AŞIK HİCRANİ)

Aşık Hacı Taştan 1908 yılında o dönemde Erzurum’un İspir İlçesinin Ahpunus köyünde doğdu. Daha sonra Ahpunus Köyü Bayburt’a bağlandı. Doğduğu köy 1961 yılına dek İspir’e bağlı olduğundan hem İspirli Hicrani hem de Bayburtlu Hicrani olarak bilinir.

Köylerine gelip giden aşıkların etkisi ve yardımıyla aşıklık geleneğini küçük yaşlarda öğrenmesine karşın şiir yazmaya yaklaşık 25 yaşında başladı.

18 yaşında iken, aşık olduğu komşusunun kızıyla evlendi. Sesinin güzelliğiyle yakın çevresinde tanınmaya başlayan Hicrani, 1938 yılında Bayburt’ta düzenlenen aşıklar şenliğine katıldı. Burada dönemim birçok ünlü aşığıyla tanıştı.

1939’da Hasankaleli Aşık Nihani ile karşılaşan Aşık Hicrani, bu karşılaşmadan sonra çevrede iyice ünlendi.

1956 yılında ise Bayburt’a yerleşti. Ölümüne dek de orada kaldı. 21 Ocak 1970 tarihinde vefat etti.

Aşağıdaki deyiş Aşık Hicrani’ye aittir.

BÜLBÜL

Ne ilden şeydasın ey cem-i kudret,
Merhaba hoş geldin bu bağa bülbül.
Bahçe mi bakarsın yoksa ki bağban,
Konmak mı muradın yuvaya bülbül.

Dilin irem olmuş bir dilber gibi,
Kirpiklerin servi gül penah gibi,
Güneşin içinde olan şah gibi,
Ne kıyak dolarsın yaprağa bülbül.

Dilerim murada hem yetmelisin,
Lâle sümbül gibi yetişmelisin,
Her daim huzurda ötüşmelisin,
İnanmam gözümden irağa bülbül.

Sana kurban olan HİCRAN gededir,
İkrarımız ezel "kalu bela"dır,
Gönlüm muhabbettir dilim burmadır,
Akar bu zemzemin dudağı bülbül.

Kaynak- http://www.folkloredebiyat.com/hicrani, Fotoğraf-İlhan Yardımcı Arşivi.

AŞIK HALİL

Aşık Halil, Aşık Guri ile aşağı yukarı ayni dönemde yaşamıştır. Erzurum’un Olur İlçesi Ormanağzı köyünde doğduğu bilinmektedir.

Tahsili hakkında kesin bir bilgi yoktur ancak okur yazar olduğu bilinmektedir.

Aşık Halil'in şiirlerinde yaşadığı çevreyi hikaye etmiştir. Birinci Dünya Savaşı yıllarında ölmüştür.

Aşağıdaki şiir Aşık Halil’e aittir.

EFENDİM

Yola düştük ılgar gibi,
Oğul uşak ağlar gibi,
Göz yaşımız pınar gibi,
Damlıyan yaştır efendim.

Karlı dağlardan aşmışam,
Uzun tozlu yollara düşmüşüm,
Gavurdan esir kaçmışım,
Bağrımız taştır efendim.

Sıladan ürküttü gavur,
Bağrımız yandı gavur,
Devletin başına çevir,
İşimiz yaştır efendim.

Ayrıldık ana atadan,
Vazgeçtik yapı binadan,
Kırk nüfuslu haneden,
Kurtulan üçtür efendim.

Zulüm arşa dayandı,
Çok yiğitler kana boyandı,
Yerden şehitler uyandı,
Dediler düştür efendim.

Sürdüler ona ikliyi,
Ala gözlü yaşlıyı,
Topladılar onüçlüyü,
Cahildir gençtir efendim.

Halil der: bu dünya yalan,
Güvenmesin geri kalan,
Padişaha kurban olan,
Bir beyaz koçtur efendim.

Kaynak: Türk Halk Edebiyatı

AŞIK HAMDİYE DEMİRBAŞ (AŞIK KADRİYE)

Bayan aşıklarımızda Aşık Hamdiye Demirbaş 1944 yılında Erzurum'un Hınıs ilçesinde doğdu. Okula gitmeyen ancak okur yazar olan Aşık Hamdiye Demirbaş, evli ve 4 çocuk annesidir.

Mesleği aşçılık olan Aşık Hamdiye Demirbaş, hâlen ev hanımıdır. Mahlasını Sivaslı âşık Hüseyin Türkmen'den almış olmakla beraber saz çalmamaktadır. Kendi deyişlerinin yanında ustamalı şiirler de okumaktadır.

Aşağıdaki deyiş Aşık Kadriye’ye aittir.

O VEFASIZ YARE GEÇMİYOR SÖZÜM

O vefasız yare geçmiyor sözüm,
Pınar olmuş akar bak iki gözüm.
Seversen Mevla'nı eyleme zulüm,
Dön gayrı,gayrı oy gel gayrı, gayrı.

Garip aşık derler benim adıma,
Seversen Mevla'nı değme sazıma,
Garip bülbül dayanmıyor zarıma.
Gel gayrı, gayrı oy dön gayrı, gayrı.

Kadriye söylüyor hakiki sözü,
Türkü söyler ama çalmıyor sazı,
O gariptir anam gurbetin kızı,
Dön gayrı,gayrı oy gel gayrı, gayrı.

Kaynak: Türk Halk Edebiyatı