17 Mayıs 2011 Salı

KOMŞUM SİFTAH ETMEDİ



Annemin Babası Fevzi Kırımhan ve Amcası Halit Kırımhan uzun yıllar  Kavaflarda birlikte abacılık yapmışlar. Dedem Fevzi Bey rahmetli olunca annemin Amcası Halit Bey vefatına kadar kavaflarda ayni mekanda abacı olarak faaliyetini sürdürdü. Dükkanı Gürcü Kapısına doğru Kavaflar çıkışına yakın sağ kol üzerinde, Cihan Ustanın Kunduracı dükkanının biraz altında idi. Dükkanın bir köşesinde kumaşları biçtiği tezgahı, bir köşesinde kocaman ve siyah bir Singer makine ile kapının ağzında kömürlü ütüsü bulunurdu.

Erkek Sanat Enstitüsünde okurken, okula gidişlerde ve dönüşlerde dükkanın önünden geçerdim. Annemden dolayı bende annem ve babam gibi kendisine emi derdim. Okul gidiş ve dönüşlerinde ben ve o müsaitse yanına uğrar elini öper ve bir süre yanında kalırdım. Her yanına uğrayış bir ders idi, hiçbir yerde verilmeyen, uygulamalı hayat ve ahlak dersi. 

Yine bir uğrayışımda makinesinde dikiş dikerken ben girince bıraktı, işini topladı; bu acelem yok, zamanım çok mesajı idi. Annemi, babamı, kardeşlerimi ve derslerimi sordu, derslerimle ve okuldaki folklor faaliyetlerimizle uzun, uzun ilgilendi. Biz konuşurken içeri, elinde gazeteye sarılı bir paketle müşteri girdi. Bir dikiş işi vardı. Emim;

-“Gusura galma hemşerim makinem bozuğ!”

Diyerek yerinden kalktı ve gelen müşteri ile kapı önüne çıkarak onu  karşı sırada başka bir abacıya yönlendirdi. Ben hayret etmiştim, Gelip yerine oturunca çekine, çekine:

-“Emi niye öyle dedin?” diye sordum.

-“Ben bugün siftah ettim  ama komşuma hiç müşteri gelmedi.” diye cevapladı.

Yine asla unutulmayacak bir ahlak dersi vermişti.

Bugün bu dayanışma nerede ve kimde var. Bugünkü Erzurum’da, bugünkü Türkiye’de bu mümkün mü? Adeta müşterinin koluna yapışarak çekilen  bu günlere  nerelerden ve nasıl gelmişiz.


7 Mayıs 2011 Cumartesi

YEREL POLİTİKACILARI İZLERKEN


Büyük kanallardan birinde Erzurumlu yerel politikacılarla yapılan söyleşiyi izlerken düşünmeden de kendimi alıkoyamadım “Geri bırakılmışlık gerçekten bu mukaddes kentin kaderimiydi!”

Körletilmiş hayvancılık, bitirilmiş tarım, olmayan sanayi, işsizlik nedeni ile  kahvelerde pinekleyen gençlik ve altyapısı çökerek harabeye dönmüş bozkır görüntüyü  Erzurum ve Erzurumlu  hak etmiş mi idi.

Parti sözcülerine göre suçlu ötekisi idi,  hep öteki parti, kendileri Erzurum’a hep yağdırmışlardı  ama öteki bir şey yapmamıştı. Kendilerinin yaptıklarını da, öteki bozmuştu. Aslında  yağan hiçbir şeyde görünürde yoktu  ya!

Selçuklular, Saltuklular,  İlhanlılar, Karakoyunlular, Akkoyunlular ve Osmanlılar ile Cumhuriyetimizin genç yıllarında ülke geneline paralel ilerleme kaydeden ve mamurlaştırılan Erzurum acaba ne olmuştu da bugünkü geri kalmışlığa ve terkedilmişliğe itilmişti. Bu durumdan nasıl çıkılacaktı, ne yapılmalıydı. Yerel politikacıları dinlerken beynimden geçen bu sorulardı.

Politikacıların birbirini suçlamasını yadırgamadım zira millet olarak alışık olduğumuz bir davranışlarıydı. Yadırgadığım ise başkaydı;  söyleşide konuşmacılara göre Erzurum’da yaşayan milletvekili yoktu. Gelmiş geçmiş Erzurum milletvekillerinin yalnızca birinin Erzurum’da yaşadığını ve birinin de Erzurum’da mezarı olduğu ileri sürüldü. Konuyu araştırmadım ama doğru olduğunu sanıyorum.  Yoksa konuşmacılar bu kadar rahat söyleyemezlerdi. Düşünebiliyor musunuz!  Bir şehirden milletvekili seçiliyorsunuz sonrada o şehirden ayrılıyorsunuz. Ve sonra bırakın dirinizi ölünüz bile o şehirde kalmıyor ve sonrada milletvekili olarak seçildiğiniz şehre hizmet ettiğinizi söylüyorsunuz.

Bakın durum İzmir’de böyle değil, önemli oturumlar dışında İzmir vekilleri hep İzmir’de. Nereye giderseniz onlarla karşılaşırsınız. Adeta her adımda eski bir vekil size gülümser.  İstanbul’da muhakkak  öğle. Bizde diyoruz ki arkadaş Erzurum niye böyle!  Peki çaresi? Kaçmayanı seçeceksin veya elinden taahhüt alacaksın.  Yoksa şimdiki gibi hayıflanır durursun!


Ve! Ağlamayana vermezler  isteyeceksin.  Şu anda Erzurum’da yaşayan elit, okumuş, eli kalem tutan; büyük bir kitle mevcut ve kurulmuş örgütleri  var. Koskocaman bir üniversite var. Biz; hayat kaygısıyla veya büyük şehirlerin cazibesi ile bırakıp da gitmiş olanların tek yapacağı şey, Yurdun her yerinden ve var gücümüzle onlara destek olmak, örgütlerine katılmak, onlarla birlikte mücadele etmek.   

Çok geç kalmış sayılmayız. Hayallerimizdeki Erzurum tamamen yok olmadan oyuna katılmalıyız ve siyasilere mamurlaşma yolunda  artık ERZURUM’DA  var arkadaş demeliyiz.



4 Mayıs 2011 Çarşamba

ASİYE DEMET ÇİZMELİ (1971----)


Asiye Demet Çizmeli 1971 yılında Erzurum’da dünyaya geldi. Eğitimini Erzurum’da tamamlayarak  Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları Bölümü Dramatik Yazarlık Ana Sanat Dalından mezun oldu.


2003 yılında Türk Edebiyatı Vakfı tarafından düzenlenen Ömer Seyfettin Hikaye Yarışmasında “Tren Düdükleri” adlı öyküsü ile mansiyon ödülünü aldı. 2005 yılında Rayad tarafından düzenlenen ve dinleyici oyları ile belirlenen, Radyo Yıldızları yarışmasında, TRT Ankara Radyosu repertuarında bulunan “İncir Ağacının Gölgesinde” adlı oyunu ile  En İyi Radyo Tiyatrosu  ödülüne layık görüldü. 2006 yılında Özgür Pencere Kadın Öyküleri Yarışmasında “Güneşe Yürümek” adlı öyküsü ile birincilik ödülünü aldı. Halen TRT Ankara Radyosu repertuarında “Geçmişin Sesleri” adlı oyunu bulunan  Asiye Demet Çizmeli’nin; radyo oyunu ve öykü çalışmaları  devam etmektedir.


Asiye Demet Çizmeli’nin 17 Mayıs 2011 tarihinde Ankara Devlet Tiyatrolarında gösterime sunulan “Cumhuriyetin İlk Sadası”  adlı oyunu, yüzyıllarca esaret kabul etmeyen bir milletin karanlığın içinden çıkışını anlatıyor. Yıkımlara, kıyımlara inat bir umudu yeşertiyor. Türk milli mücadelesinin bağlama noktası olan Erzurum Kongresinin 90 yıl öncesinden bizlere bir mesaj taşımasını vurguluyor.

Yazarlığının yanı sıra; Asiye Demet Çizmeli halen Erzurum Kültür ve Turizm Müdürlüğünde çalışmaktadır.