30 Aralık 2014 Salı

2 Aralık 2014 Salı

ŞAHMERDAN


Çocukluğumun ve gençliğimin geçtiği yerleri her zaman ibadet edercesine, huşu içerisinde gezer dolaşırım. Ağustos 2014 deki  Erzurum gezimde ayni kutsiyet içerisinde başladı ve doyamadan bitti. Erzurum muhakkak ki gelişmişti, hatta başkalarına göre güzelleşmişti, ancak bana yabancılaşmıştı, eski mahalleleri ve hatıralarımı boşuna aradım durdum.

Her seferinde uğrak mekanlarımdan biri olan; okuduğum dönemde “Erzurum Erkek Sanat Enstitüsü” şimdilerde Atatürk Endüstri ve Meslek Lisesi’ne uğramayı da tabii ihmal etmedim.  Dönemimden kalan eski taş binayı dolaştım. Yaz tatili nedeni ile öğrenim olmayan okulda yalnızca staj yapan öğrencilerin hummalı faaliyetleri  vardı. Ağaç İşleri Atölyesi stajyerleri, bir yerlere mobilya yetiştirmeye çalışıyordu. Kendi staj dönemimi ve Torna Tesviye Atölyesinde Erzurum ve çevre illerinin değişen araç plaka kalıplarını hazırladığımızı hatırladım. Şehir isimleri yazılan araç plakalarından kod numaralı plakalara geçildiğinde; 24, 25, 29 ve 36 kodlu plaka kalıplarını biz imal etmiş  ve staj sonunda döner sermayeden 362 Lira pirim almıştım. 

Kapısı kapalı olan Torna Tesviye Atölyesine giremeyince; dışarıdan ve pencerelerinden bakmak için yan bahçeye geçtiğimde, dönemimde atölye komşumuz olan  Demir İşleri Atölyesinin  kapısını açık görüp içeri dalıverdim. Önceki ziyaretlerimde, hatta mezuniyetimden beri girmediğim atölye belli ki önemini yitirmiş ve depo olarak kullanılıyordu, içerisindeki öğretmen ve şef odaları terk edilmiş  boştu.

Ama oda ne! Orada bir tanıdık vardı!  12-17 yaşlarımızdayken, çalıştığı anda yanına yaklaşmaktan ürktüğümüz bir tanıdık işte orada terk edilmiş ve yalnız başına masum masum duruyordu. Sanki  demir döverken;  duvarları sarsan, ta yan atölyede biz tesviyecilerin bile kulaklarını sağır eden o değildi. Hem sanki küçülmüştü! Bu muydu çocukluğumuzun o heybetli, hayallerimizdeki  adeta tavana değen heyula şahmerdanı! Faal miydi bugünde kullanılıyor muydu  bilmiyorum ama işte karşımda duruyordu!

Aradan tamı tamına 54 yıl geçmiş, ben çocukluk yıllarımı ta gerilerde bırakmış, adeta bir pirifani olmuştum,  o ise yıllara inat! Gencecik, taptaze  buradaydı.
  

*ŞAHMERDAN=Demir dövmek için metal sanayinde kullanılan tezgah. 

23 Kasım 2014 Pazar

Gündüz GÖZÜMOĞLU (1935-2014)

Gündüz Gözümoğlu; 1935 yılında Erzurum’da doğdu. Eğitimini Erzurum’da tamamlayarak, 1955 yılında Erzurum Lisesinden mezun oldu.  Daha lise öğrencisi iken sporun futbol ve kayakçılık dalları ile ilgilenerek Erzurum Dağcılık Futbol Kulübü, Gençlerbirliği  ve Erzurum Lisesi futbol takımlarında futbol oynadı,  kayak kaydı.  Müzik ile sporu uzun yıllar birlikte sürdürdü. Futboldaki başarılarını gol krallığıyla, kayaktaki başarısını ise Traplen’de birinci olarak süsledi.

Sporun yanı sıra, Halk Oyunları ve Halk Türküleri  Turizm Derneği korosunda Türk Halk Müziği sanatçısı olan ve bağlama çalan Gündüz Gözümoğlu; 1971 yılında açılan sınavı kazanarak, TRT Erzurum Radyosunda, sözleşmeli Türk Halk Müziği Bağlama Sanatçısı olarak göreve başladı.


Uzun yıllar mahalli folklora katkı sağlayan Gündüz Gözümoğlu, TRT Erzurum Radyosunda bağlama sanatçılığından sonra Koro Şefliği yaparak 1996 yılında emekliye ayrıldı, 21 Kasım 2014 tarihinde Erzurum’da vefat etti.

18 Kasım 2014 Salı

ÖZNÜ KÖPRÜSÜ

Öznü köprüsü, Ilıca (Aziziye) ilçesinde, Beypınarı  köyüne (Öznü) 5 km yakın bir mesafede, ve Karasu üzerindedir. Hazreti Ömer zamanında Anadolu’ya yürüyen  Araplarca yapılmış ve Osmanlı dönenimde onarım görmüştür. Cumhuriyet döneminde ise köprünün alt ayak kısımlarına demir bloklar döşenmiştir.

Köprü 87 metre uzunluğunda olup, dış satıh düzgün kesme taştan inşa edilerek  içi moloz taşlarla doldurulmuştur.

Akıntıya karşı olan kemerlerin tarafına keskin kesme taşlarla dalgakıranlar yapılarak, akıntının köprüye zarar vermesi önlenmiştir.    


Kaynak-Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Md.

ALTIN HALKALI KÖPRÜSÜ


Erzurum’da Aras Nehri üzerindeki Altın Halkalı Köprüsü’nün kitabesi günümüze gelemediğinden ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı kesinlik kazanamamıştır. Kesme taştan, yuvarlak kemerli bir köprüdür, 13ncü yüzyılda yapıldığı mimari üslubundan anlaşılmaktadır.

Evliya Çelebi köprünün Melik Gazi tarafından yaptırıldığını yazmıştır. Ayrıca köprü yıkılır veya harap olursa onarılması için de mermer üzerine altından bir halka konulduğunu belirtmiştir. Bu yüzden de köprüye Altın Halkalı Köprü ismi yakıştırılmıştır.

TORTUM KESİKKÖPRÜ

Erzurum, Tortum ilçesindeki köprü Tortum-Çamlıyamaç yolu üzerindedir. Kitabesi bulunmadığından ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Ancak yapı şeklinden Osmanlı döneminde yapıldığı anlaşılmaktadır.


Kaynak-Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Md.

ÇATAKSU TAVUSKER KÖYÜ TÜRBESİ


Olur ilçe merkezine 40 km. uzaklıkta bulunan Çataksu (Tavusker) köyündedir. 17nci ve 18nci yüzyıllar arasında Tavusker’de yaşayan Ahıska asıllı Türk Beylerinin yaptırdığı rivayet edilmektedir,  ayni adı taşıyan caminin 25 metre kadar uzağında bulunmaktadır.


Dört yanı açık, altı kesme taş, üstü tuğla kemerler üzerine kubbe ile örtülmüş bir yapıdır. Ortasında Hamşoğullarından bir kadına ait tek bir mezar vardır.

İRİAĞAÇ (PERNEK) KÖYÜ KIZ-OĞLAN KALELERİ

Oltu İlçesine 20 Km. uzaklıkta, bir birine 1.5 km mesafede iki kaledir. Pernek Kaleleri adıyla da bilinen kalelerden güneybatıdaki Kız Kalesidir. Burçlarından bazıları sağlam durumda olan kalenin Bizans döneminde faal olduğu anlaşılmaktadır.
Kuzeydoğuda yer alan ve kayalık bir tepeye kurulmuş olan diğer kaleye Oğlan Kalesi adı verilmektedir. Değişik dönemlere ait tamir izleri taşıyan sur duvarlarının çevirdiği kalede, bir kilise kalıntısı bulunmaktadır. Plan özelliği ve duvar tekniği bakımından XV.yy. dan önce yapıldığı sanılan kilise tek neflidir. Oldukça sade bir yapıdır.


Kaynak-Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Md.

12 Ekim 2014 Pazar

HATIRALARDA ERZURUM


HATIRALARDA ERZURUM
FİKRET ÖZTÜRK ERZ. İL KÜLTÜR VE TURİZM MD.
TABLET İLETİŞİM

Erzurum Valiliğince ve Erzurum İl Kültür ve Turizm Müdürü Fikret Öztürk editörlüğünde hazırlanan Anadolu’nun özeti. Erzurum konulu gravürler, çizimler ve fotoğraflar.

NÜZHETÜ'L-ERVÂH (FARSÇA DİVÂNÇE VE TÜRKÇE ŞİİRLER)

  
Nüzhetü'l-Ervâh (Farsça Divânçe ve Türkçe Şiirler)
Ömer Nasuhi Bilmen
Semerkand Yayınları

Son devrin büyük ilim ve fikir adamlarından Ömer Nasuhi Bilmen, daha çok İslâmî ilimler üzerine yapmış olduğu çalışmalarla bilinmektedir. Onun edebî alanda da eserler verdiğini bilen çok fazla kişi yoktur.

Bir İslâm âlimi olarak bilinen Bilmen, ülkemizde daha çok Büyük İslâm İlmihali, Hukuk-ı İslâmiyye ve Istılâhât-ı Fıkhiyye ve Kur'ân-ı Kerîm'in Türkçe Tefsiri gibi ilmî eserleriyle tanınmıştır. Nüzhetü'l-Ervâh ; Ömer Nasuhi Bilmen’in din ve tasavvuf konusundaki şiirlerini içermektedir. Bu şiirlerin asıl konusu ilâhî aşktır.

Vücudundur senin timsâl-i hikmet Ya Resûlallah,
Kûdumün kâinata verdi müshet Ya Resûlallah,
Muattar ravzanı pür feyzine ben iştiyakımdan,
Emin etmekteyim artık inâyet Ya Resûlallah.
Günahkârım peşîmânı bir kulum gayet perişanım,
Niyaz etmekteyim Senden Şefaat Ya Resûlallah...

Ömer Nasuhi Bilmen

23 Eylül 2014 Salı

YOLLARIN GİTMEDİĞİ YER


17. Pencere. Camın bir başından bir başına kayan zeytinlikler; eski, beyaz, kimisi akmayan çeşmeler, traktörler, sırtında çalı-çırpı taşıyan başları örtülü kadınlar; kimisi yaşlı. Bu bir film şeridi olmalıydı, hani o ölmeden önce insanın gözünün önünden geçenlerden. Düz, dümdüz üzüm bağları  geçiyordu, sonra zeytinlikler bir ara, sonra yine üzüm bağları. Damlarında pestiller asılı evler, bir kamyon “Babam Sağolsun!” başka bir tanesi; “Desinler…..!” bir başkası gelin kamyonu, elli kişi, bir damper dolusu düğün dernek.

Pencere hayata açılandı belki de. Sorumluluklardan kaçarken arkaya bakıştı, bir felsefeye giden yola bakıştı. Yolların gitmediği yerin felsefesi.

Yol Akdeniz yolu, besbelli güneye gidiyordu. Sıcak topraklara göç eden  düşüncelerinin, bedeni tarafından takip edilmeleri, kendisini bu yolda bulmasına neden olmuştu. Hımmm, daha güney, Anadolu’nun en güneyi olmalıydı. Göç eden düşünceler orada olmalıydı.

Sokaklarda uyuyan çocuklar görmüştü. Kimsesiz insanlar görmüştü. Kimliksiz martılar görmüştü. Umarsız yığınlar, çöplüklerde yaşayan insanlar görmüştü. Bir kentin alışılmış, beklide alışılmamış görüntüleri, yerini pencere ve onun getirdiklerine bırakmıştı.

Antalya garajı.

Meçhul yere gidilen yolun, başka bir kademesiydi Antalya Garajı. Susamları, kırmızı polyesterden sallanan masaya dökülen bir gevrek ve buna katık, acı, koyu Erzurum çayına benzemeyen bir çay; öğle yemeği olacaktı. Çuvallar taşıyan insanlar, gazete bayii, ayakkabı boyacıları, dilenciler, küçük çocuklar, bir şeyler satan insanlar ve yankılanan sesler “ Boyiyim mi abi?”, “Fakire bir sadaka!”, “Abi nane verim!”, “Abi sakız!” Bu otobüs garajının insan manzaralarıydı……

Gün henüz doğmadan, teknenin halatlarını çözdüler. İçlerinden birisi iteledi tekneyi, sonra onu da tekneye çektiler. Hep beraber ağ attılar. Hep beraber ağ çektiler. Teknede mangal yaktılar, biberli kuru fasulye pişirdiler. Sınırlı sularından içtiler, sert, odun ateşi kokan köy ekmeklerini böldüler, yemeklerine bandılar. Gülüştüler. Türküler söylediler.

Akşam üstü, güneş battıktan sonra, hava kararmadan barınağa girdiler. Pat, pat, pat, pat, pat…

Durgun denizde teknelerin sesi köyün beyaz evlerinin duvarlarında yankılandı. Onlar gelmeden eşleri  denizi gözlerlerdi, kimisinin gözü uzaklarda kalır, özlem dolu bakışlar kararan ufuklarda dolaşırdı.

Tutulan balıkları köye dağıtır, kediden, köpekten, martıdan kendisine kalanlarını üç dört gündür artırdığı galonluk su, köy fırınından çıkan taze akşam ekmeği, kendi yetiştirdiği domateslerle ve biberlerle yerdi teknede. Yemekten sonra tekne yeniden sabaha çıkılacak olan ava hazırlanırdı. Sabaha karşı biraz kitap okur, sonra da artık yatsam diye düşünürdü elbet……

Yeni bir pencere. Yeni bir akış geriye.

Antalya geride kaldı.

Felsefeye ulaşan yolun bitişi olmalıydı bu son pencere. Yolların gitmediği yerin felsefesi.


Yazan - Yunus Emre Püskülcü

14 Eylül 2014 Pazar

ARSLAN PAŞA MEDRESESİ OLTU

Arslan Paşa Medresesi, Osmanlı Mimarisinin Doğu Anadolu’daki en güzel  örneklerinden  birisidir.  1664 yılında cami ve hamam ile birlikte Arslan Mehmed Paşa tarafından yaptırılmıştır.


Yok olmadan önce camiyi  “U“ biçiminde çevrelediği bilinen medreseden günümüze çok küçük bir kısım restore edilmek suretiyle kazandırılmıştır. 1704 yılından kalma kayıtlarda, ders yapılan 75 hücreden meydana geldiği rivayet edilmektedir.

ARSLANPAŞA HAMAMI OLTU

Oltu Arslan Paşa Hamamı; 1664 yılında Arslan Paşa camisi ve Hanıyla birlikte, Mehmet Arslan Paşa tarafından yaptırılmıştır.

Arslan Paşa külliyesinin doğusunda yer alan hamam 1962 yılına kadar faal bir durumda iken bugün kullanılmamaktadır.

Hamam geçtiğimiz yıllarda aslına uygun olarak  restore edilerek günümüze gelmesi sağlanmıştır.

KABE ŞEYH CAMİİ

Kabe Şeyh Cami ; Yakutiye ilçesi, Kuloğlu Mahallesinde,
Yakutiye Belediye binasının hemen arka tarafında,  Akpungar ile karşı karşıya bulunmaktadır,

1581 yılında Abdullah Ağa tarafından yaptırılmıştır.  Kesme taştan dikdörtgen planlı ve üstü düz dam olup sonradan çatı va tahta minaresi oluklu sac ile kaplanmıştır. Yapım tarzı itibariyle Kabe’ye benzetildiği için halk tarafından bu isim verilmiştir.



ZEYNEL CAMİİ

Ayazpaşa Mahallesinde, Kavaflar çarşısının başı ile Rüstem Paşa Bedesteninin altında yer alan Zeynel Camii; 1701 yılında Namıkzade Hacı Zeynelabidin Efendi tarafından yaptırılmıştır. Kesme taştan yapılmış ve tek kubbeli bu mükemmel eserin son cemaat yeri ise iki direk üzerine üç kubbe ile inşa edilmiştir.

Erzurum Müftüsü ve büyük şair Hazık Efendi tarafından yazılan kitabesinde şu manzum sözler yer almaktadır:

"Değildir devlet u para rikab-ı dehrile mağrur
Heman ancak duadır maksadı ala vü ednadan"

Bugünkü Türkçe ile:


"Para ve makam ile zamanın şöhretiyle perdelenmemiştir gözü Namıkzade Hacı Zeynelabidin Efendi'nin ve o mağrur olmamıştır. Bütün hayatının ve eserlerinin maksadı zengin olsun fakir olsun herkesin hayır duasını almaktır." 

Anlamını taşımaktadır.

M. FAHRETTİN KIRZIOĞLU (1917-2005)

Prof.Dr. M. Fahrettin Kırzıoğlu; Erzurum'da doğmamış Dadaşlarımızdandır. 10 Mart 1917 tarihinde Kars'ta doğdu. 1928 yılında İsmet Paşa İlkokulunu ve 1931’de Kars Ortaokulunu bitirdi. Kars’ta lise olmadığından yatılı öğrenci olarak Erzurum Lisesine gönderildi. Haziran 1934’te Erzurum Lisesinden mezun oldu. 1941 yılında   İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde okumaya başladı.

1946 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü'nden mezun oldu. 1967’de doktor, 1975’te doçent, 1982’de profesör unvanını aldı. 

Prof.Dr. M. Fahrettin Kırzıoğlu; Türk Tarih Kurumu üyesi idi. Fransızca, İngilizce ve Farsça biliyordu. Özellikle Kars, Doğu Anadolu ve Kafkasya tarihi ile ilgili araştırmalar yaptı. 10 Şubat 2005 tarihinde Ankara’da vefat etti.

ESERLERİ:
Kars Yaylası / İstanbul 1946
Kars'ın Kurtuluşu Hatırası / Kars 1950
Kars Tarihi /İstanbul 1953
Dede Korkut Oğuznâmeleri, I. Kitap/ İstanbul 1952
1855 Kars Zaferi /İstanbul
Ziya Gökalp Müzesi /İstanbul 1956
Edebiyatımızda Kars,II.kitap / İstanbul 1958
Millî Mücâdelede Kars / Ankara 1960
Kürtler'in Kökü-I. Bölüm / Ankara 1963
Her Bakımdan Türk Olan Kürtler / Ankara 1964
Kürtler'in Türklüğü / Ankara 1968
Karapapaklar / Erzurum 1972
Kars İli ve Çevresinde Ermeni Mezâlimi (1918-1920) / Ankara 1970
Osmanlılar'ın Kafkas Ellerini Fethi(1451-1590) / Ankara 1976, 2 bsk. Ankara: TTK, 1993
Kâzım Karabekir / Ankara 1982.
Anı Şehri Tarihi (1018-1236) / Ankara 1982
Türk İnkılâp Tarihi Ders Notları / Erzurum 1977
Kıpçaklar: Yukarı-Kür ve Çoruk Boyları'nda / Ankara 1993
Bütünüyle Erzurum Kongresi (3 cilt bir arada) / Ankara 1993
Dağıstan-Aras-Dicle-Altay ve Türkistan Türk Boylarından Kürtler / Ankara 1984

AŞIK ÜMMANİ (İBRAHİM SARIKAYA) (1911-1986)

Aşık Ümmani; Oltu ilçesinin Çamlıbel (Ardos) nahiyesinde 1911 yılında doğdu. Asıl adı İbrahim Sarıkaya olan Ümmani okula gidemediği için köklü bir eğitim görmedi, askerden sonra Erzurum Belediyesinde işçi  kadrosunda çalışarak emekli oldu.

Emekli olduktan sonra hayatını kaybettiği 75  yaşına kadar, aşık kahvelerinde saz eşliğinde kendi şiirlerini veya diğer aşıkların sevilen deyişlerini okudu, Hasır Handa halk hikayeleri anlattı.

Aşağıdaki şiir Aşık Ümmani’ye aittir.

Mevla Diye Diye

Cahilem cuzi kemala
Erem Mevla diye diye
Dertliyem derdime derman
Sürem Mevla diye diye

Görsem fahri kainatı
Deyilem dünya inatı
Hemen dosta emaneti
Verem Mevla diye diye

İstemem tahtı tacını
Almasın benden pacını
Yarın derdim ilacını
Soram Mevla diye diye

Mevlâm sever gerçeğini
Hoş görmüşem pürçeğini
Dost bağının çiçeğini
Derem Mevla diye diye

Güzel görünür bu sima
Cananım gönderse nama
Kalbimde bir iman bina
Kuram Mevla diye diye

Umman çeker gılugalın
Tasdik etmiş bağda gülün
Nola kim cennet cemalin
Görem Mevla diye diye


22 Ağustos 2014 Cuma

ERZURUM TAŞ CAMİİ

Taş Camii, Erzurum Yakutiye Emirşeyh Mahallesinde bulunmaktadır. Bugünkü Cami; Karakullukcu Ömer Ağa tarafından yaptırılan harabe cami yıkılarak,yerine 1906 yılında Cumazade Mehmet Efendi tarafından yaptırılmıştır.

Caminin inşasında farklı taşlar kullanılmış, duvarların bir bölümü kırma taş bir bölümü ise kesme taştan yapılmıştır,  minaresi sağ tarafında olup tuğladandır.


Caminin kitabesinde: “İlla La İlla La İlla La İnnes Salate Kanet Alel Müminine Kitaben Mevkuta Müzeyyen Bir Bina Kıldı Duası Müstecap olsun İbadetle Müzeyyendir Mesacid uzur ile olalım Hakka Sacid.” Yazılıdır.

21 Ağustos 2014 Perşembe

RAUF PAŞA NAMAZGAHI

Osmanlı geleneği olarak, mesire yerlerinde halkın ibadetini sağlamak amacıyla, 1823 yılında Erzurum Valisi olan Mehmet Rauf Paşa tarafından, Köşk mesire alanına çeşme ile birlikte kıble taşı yaptırılmış, ancak çeşme günümüze ulaşmamıştır. 
Kıble taşı eksiksiz ve hasarsız dikildiği günden bugüne gelmiş ve zarar görmemesi için son yıllarda etrafı çevrilip üstü kubbe ile örtülmüştür. Kitabesini okuyamayanlar mihrap taşını ve koruyucu yapıyı kabir sanmaktadır.

20 Ağustos 2014 Çarşamba

ASKERİYE HAMAMI


Yoncalık Mahallesinde bulunan hamamın kitabesi zaman içerisinde yok olmuştur. Uzmanlar mimari tarzından yola çıkarak XVI. yüzyılda inşa edildiğini tahmin etmektedirler.

Hamam, soyunmalık, ılıklık, sıcaklık ve külhan bölümlerinden meydana gelmiştir. Kemerli ana kapıdan tromplar üzerine oturtulmuş dört tarafında çepeçevre pencereleri bulunan kubbeli soyunma kısmına girilmektedir. 


Soyunma kısmından tuvaletlerinde yer aldığı tonozlarla örtülü Ilıklığa geçilmektedir.

Dört köşesinden tromplar üzerine oturtulmuş kubbe ile örtülü sıcaklık ortada göbektaşı ve çepeçevre kurnalar ile çevrilidir. Sıcaklığa açılan, üzerileri müstakil kubbelerle kapatılmış iki de halvet hücresi bulunmaktadır. 

Hamamın sol köşesinde sonradan yapıldığı düşünülen, üstü eğimli bir çatı ile kaplı, iki katlı ve ılıklıktan girilen bir bölüm bulunmaktadır.

Hamamın ana duvarlarında kesme taş, üst örtüsünde ise tuğla kullanılmıştır.

Askeri bölge içerisinde yer aldığı ve askerlerin kullanımında olduğu için askeriye hamamı olarak anılan bina restore edilerek 2011 yılından itibaren, Kültür ve Turizm Müdürlüğü'ne bağlı Erzurumlu Emrah Edebiyat Müze ve Kütüphanesi olarak kullanılmaktadır.

18 Ağustos 2014 Pazartesi

Erzurum Aziziye Tabyasında yıpranmış BAYRAĞIMIZIN DEĞİŞİMİ





17 Ağustos 2014 Saat 17.00;

Erzurum Aziziye Tabyasında yıpranmış Türk Bayrağı, Erzurum 9. Kolordu 109. Topçu Alayına mensup tim tarafından saat 17.00-19.00 arası değiştirildi.

17 Ağustos 2014 Pazar

LOR DOLMASI

Malzemeler:

Bir bağ pazı veya evelik yaprağı, yarım kg pilavlık bulgur, yarım kg taze soğan, yarım kg lor (isterseniz lora biraz beyaz peynir katabilirsiniz), dört kaşık kaymak, bir buçuk bardak süt.

Hazırlanışı:

Taze soğan ince ince kıyılarak, yarım kaşık tereyağı ile kavrulur, üzerine bulgur ilavesi ile pilav şeklinde hazırlanarak bir müddet demlenmeye bırakılır, içerisine 2 yemek kaşığı kaymak karıştırılır.  Pilav soğuduktan sonra lor karıştırılarak iyice harmanlanır.

Pazı veya evelik yaprakları saplarından temizlenerek, sıcak suya daldırılıp çıkarılır. (Kesinlikle suda kaynatılmaz.)

Sıcak suya daldırılıp çıkarılan yapraklar içerisine hazırlanan iç, dolma şeklinde sarılarak düzgün bir şekilde tepsiye dizilir, tepsiye bir buçuk bardak süt dökülür ve dolmalar üzerine kalan kaymak paylaştırılır. Tepsi ocak üzerine konarak, bir taşım kaynatılır ve fırına alınarak, hafif kızarıncaya kadar fırında tutulur. Fırından çıkarılan tepsinin üzerine eritilmiş tereyağı dökülür. Tabaklara servis yapıldıktan sonra üzerine sarımsaklı yoğurt ilave edilir.


Kaynak: Hülya Uluğ

27 Temmuz 2014 Pazar

KARAHAN HARABELERİ

İspir Karahan Köyü'nün hemen kenarında, Karahan Kömür Ocaklarına giderken yolun sol tarafında, eski bir saray veya şato kalıntısı mevcuttur. 

Bu kalıntının Bizanslılar zamanında bu bölgede oturan Bagaratinilere ait olduğu rivayet edilmektedir.

GÜRCÜ MEHMET PAŞA CAMİİ

Şehir merkezinde, Sultan Melik Mahallesi’nde yer almaktadır. Saltukoğullarından Sultan Melik tarafından yaptırılan eski mescidin harap olması üzerine, 1648 yılında Erzurum Valisi olan Gürcü Mehmet Paşa tarafından, yıkılan eski caminin üzerine yaptırılmıştır.

Ahşap direk, ahşap tavan ve toprak damlı yapılmış olan cami geçirdiği tamirlerle orijinal halini yitirmiş, bugün moloz taş duvarların üzeri çatı örtülüdür, önünde altı ahşap sütuna oturan yine çatı kaplı bir son cemaat yeri vardır, 
Uzun bir süre ibadete kapalı ve bakımsız bir halde bulunan cami 2020-2021 yılları arası restore edilerek, boya altında kalan orijinal ahşap süslemeler ortaya çıkarılmış ve 2021 in  Aralık ayında yeniden ibadete açılmıştır.

Caminin kesme taştan kare kaideli  ve tuğladan örülmüş silindirik gövdeli, tek şerefeli bir minaresi bulunmaktadır.   

ŞAFİİLER CAMİİ

Şafiiler Camii, Taş mağazalar Caddesinin yukarı kesiminde, meşhur Şabahane Çeşmeleri'nin üstündedir.

18nci  Yüzyılda Hacı Mehmed   tarafından yaptırılmıştır.  Düz, ahşap tavanlı camilerimizdendir.


Caminin minaresi, Erzurum minareleri arasında en ilginç olanıdır. İlk yapılışında çıkma balkonu andıran minare günümüzde dıştan duvara asılarak monte edilmiştir.

24 Haziran 2014 Salı

DADAŞ



Ezeli Hak’tır Dadaş'ın Ebedi Hak kalacak,
Duracak durdukça cihan yine mutlak kalacak.

Aşmış Altayları, Cengiz'le beraber geliyor,
Eşi yok, benzeri yok, Varsa göster geliyor.

Fatih'in yoldaşıdır, Yavuz'un kan kardeşi,
Ruhta iman kaynağıdır, histe vicdan ateşi,

Hür doğmuştur anasından, yaşar hürriyet için
Adamıştır nesi varsa sulh için, millet için.

Mertliğin son merhalesi, o hamaset kalesi,
Medeniyet kaynağıdır ruhunun meş'alesi.

Eğilin ey ulu dağlar, savulun fırtınalar,
Sizi kahretmeye kadir bu celadet, bu vakar.

Heybetinden ezilirsin, şu çatılmış kaşa bak,
Nice mağrur başı eğmiş, şu eğilmez başa bak.

Şu eğilmez başa bak ki o ne mâna taşıyor?
Su çatılmış kaşa bak ki gene bayraklaşıyor.

Çekmesin hançerini hey! Hele bir çekse kınından,
Gelecekler ejder olsa geçemezler yakınından.

Kükreyip şahlanıverse, ona gökler daralır,
Toprak altında erir de başı ta arşa varır.

Devrilir mi, yıkılır mı böyle bir azm-i kavi?
Hilkatin şaheseridir, kudretin mucizesi

O, karanlıkları yurttan ebediyen kovacak,
Güneşin battığı yerden, Dadaş'ındır doğacak...

Onu var tarihe sor ki, hangi boydan geliyor?
Kökü ta Ergenekon'dan, Orta Asya'dan geliyor.

Başa geçmiş dadaşım, sanma sondan geliyor.
Ona sen tarihi sor ki O da ondan geliyor.

Bu gelen başta gelendir, yurt için aşka gelen,
Ünü dünyaları sarmış, bu gelen başka gelen.

Kaleler setleri aşmış, çiğnenmiş her siperi,
Gerilik şanına düşmez, ileri hep ileri!

M.Hakkı İbrahimhakkıoğlu

3 Mayıs 2014 Cumartesi

Fatih TOPATAN (1981----)

Fatih TOPATAN  1981 yılında Erzurum’da doğdu, ilk ve orta öğrenimimi  Erzurum’da yaparak Teknik ve Endüstri Meslek Lisesini bitirdi.  Hattat olan dedesi ve babasının etkisinde kalarak  onların yazılarını tahta üzerine oymaya başladı. Zamanla yaptıklarını geliştirerek nah (ahşap oyma) sanatı ile hat (güzel yazı) sanatını mükemmel bir şekilde birleştirdi.  


150 civarında nahhat eserine imza atan Fatih Topatan; Erzurum, İstanbul ve Trabzon’da açtığı sergilerde eserlerini sanatsever-lerin beğenisine sunarak büyük ilgi topladı. 

1 Nisan 2014 Salı

DEMİRYOLLARI, ERZURUM VE İSTASYONLARIMIZ

Cumhuriyet döneminde, yabancıların işlettiği hatların millileştirilmesi ile birlikte, “YURDUN DEMİR AĞLAR İLE ÖRÜLMESİ” projesi başlatıldı. 

30 Eylül 1924 tarihinde Erzurum’da yaptığı konuşmada Mustafa Kemal Atatürk; "Bu defa Erzurum'a gelirken ayrı ayrı bölgelerden geçtim. Memleketin doğusu ile batısı ve merkezi arasındaki bağlantı, Cumhuriyet idaresinin kafi göremeyeceği bir derecededir. Bunun için doğuyu, diğer vatan parçalarına bağlayacak bir demiryolunun buraya kadar uzatılmasını Türkiye Cumhuriyeti için hayati bir mesele sayıyorum" demiştir.  

Ankara-Erzurum hattının ilk kazması Eylül 1933'te vurularak raylar; Ankara- Kayseri-Sivas-Erzincan ve Erzurum’a doğru hızla döşenmeye başladı.


28 Temmuz 1939; Demiryolu Aşkale'ye, 27 Ağustos 1939 günü Ilıca’ya, 6 Eylül 1939 Çarşamba günü ise Erzurum’a ulaştı.

Erzurum'da Dadaşların meraklı ve hasretle beklemelerine rağmen ilk tren 47 gün sonra 23 Ekim 1939 günü gelebildi. 
Daha önce dar hat olan, Erzurum-Uzunahmet İstasyonu arasındaki 22 kilometrelik kısım 1949 yılında geniş hatta çevrildi. 10 Ocak 1951 günü Erzurum-Horasan arası ve 30 Ağustos 1961 tarihinde ise Horasan-Kars Hattı tamamlandı.

Demiryolunun şehre gelişi ile Erzurum’da canlılık ve gelişme başladı, çevre illere ulaşım özellikle kış aylarında kolaylaştı, ta ki demiryolları ihmal edilmeye başlayıncaya kadar.

Erzincan yönünden gelerek, Erbaş istasyonundan Erzurum il sınırlarına giren demiryolu; Karasu, Saptıran, Aşkale, Çağdariç, Kandilli, Çiçekli, Ağaver, Ilıca (Kaplıca), Palandöken, Erzurum Gar, Uzunahmet, Alvar, Hasankale, Yekabat, Köprüköy, Karaçuha, Horasan, Hızırilyas istasyonlarını kat ederek,  Süngütaşı istasyonu ile il sınırlarını terk etmektedir. 
Önceleri Ilıca istasyonunun ismi Kaplıca iken son yıllarda değiştirilerek Ilıca yapılmıştır. 
Ilıca’nın barındırdığı şeker Fabrikası  ve askeri birlikler nedeni ile geçmiş yıllarda, taşıdığı pancar,  fabrika işçisi ve askeri malzemeler bu istasyonu önemli kılmış ve parlak günler yaşatmıştır.  
Şeker Fabrikasından Kaplıca istasyonuna özel bir demiryolu hattı ve pancar vagonlarını taşıması için fabrikaya ait  Deutz marka manevra lokomotifi bulunmakta idi.
Ilıca İstasyon bahçesinde Erzurum efsanelerindede konu edilen Gelin Geldi Ilıcası bulunmaktadır. 
Saptıran, Çağdariç, Çiçekli, Ağaver, Alvar,  Yekabat ,  Karaçuha ve Hızırilyas istasyonları önemini  yitirip kullanılmadığı için binaları kaderine  terkedilmiş ve kimisi harap olmuş, birçoğu ise kaybolmuştur.
Alvar istasyonu; Hasankale ve Uzunahmet ile ayni mimari yapıdaydı. Çiçekli İstasyonu ise, Kandilli ve Karasu ile üçüz binalardı. Karaçuha İstasyonu ise Hızırilyas İstasyonunun ikizi idi.
Kullanılmayan istasyonlardan Palandöken istasyonu restore edilerek bir süre muhafaza edilmiş, daha sonra Erzurum Palandöken Lojistik Merkezi inşası esnasında yıkılarak yok edilmiştir.