16 Kasım 2008 Pazar

Naim Gölleroğlu "Naim Hoca"



Erzurum'dan uzakta ama Erzurum'la yaşayan biri olarak fırsat buldukça Erzurum'a kaçar gelirim. Türk Hava Yolları personeli (şimdi emeklisi) olmam nedeni ile bu gelişlerim sıkıntısız bir şekilde zaman zaman bir iki günlük, zaman zamanda uzun soluklu oldu. En büyük zevkim ise ramazan oruç'unu Erzurum'da tutmak idi.

Bir ramazan öncesi seyahati planlarken her vakit namazı bir cami'de kılmaya karar vermiştim. İlk günler Murat Paşa Camii, Lala Paşa Camii, Ulu Camii derken bir teravih namazı için kendimi Şehyler (şeyığlar) camiinde buldum. Teravih öncesi Naim hoca (Allah gani, gani rahmet eylesin! Amin) kürsüde vaaz veriyor ve adeta o anda son cemaat yerinde göz kırparak yanıp sönen floresant ampul ile uzaktan uzağa kavga ediyordu, cemaatten birisi düğmeyi kapatarak sıkıntıya son verdi. Ben her gün gittiğim bir yer gibi rahat bir şekilde bağdaş kurmuş sırtımı da duvara vermiş rahmetliyi dinliyordum. Daha önce hiç sohbetini dinlememiştim ve Naim Hoca henüz meşhur olmamıştı, Erzurum dışında tanınmıyordu. Hemen gözüne battım. Floresant söndürüldükten sonra vaaz verirken gözünü bana dikti. Ben kendisini bacanağımın, dayımın ve babamın anlatımlarından tanıyordum. Ama o camisinde gördüğü yabancının kim olduğunu merak ediyordu. İçinden muhakkak,


- "Ola bu herifde kim camide babasının evi gibi oturir?" diye düşünüyordu.

Vaazına;


- " Peygamber Efendimiz 5 cürüm varki onları işleyenlere şefaat etmeyecek: Birinci anasına, babasına asi olanlar." dedi ezan okunmaya başladı.

Naim Hoca'da vaazı keserek terini kuruladı, cübbesini ve sarığını kuşanarak mihraba geçti. Ben sol tarafında ve ön saftaydım. Namaz bittikten sonra tesbih çekilirken ve dua edilirken dikkatle ve ısrarla beni süzdüğünü gördüm. Naim Hoca'nın merakını gidermeliydim. Cemaat dağılırken ben ayağa kalkarak yanına gittim.

-" Hocam vaazında 5 cürüm'den söz ettin yalnız birini açıkladın, diğer dördünü söylemezsen ben sabaha kadar uyuyamam." dedim.

Lafım biter bitmez;

- "Ola esas ben sabaha kadar uyuyamiyacağam hele de bağim sen kimsen?" diyerek beni susturdu.

Kim olduğumu anlatınca dayıma uzun yıllar Kur'an dersi verdiğini söyledi. Ben ısrarla diğer 4 cürümün ne olduğunu sorunca bana şu soru ile cevap verdi:

-"Baban sana deseki şunu yapma seni evlatlıktan red ederim sende yapsan, sonra zor durumda kaldığında baban sana yardım eder mi?"

Bende;

-" Gayet tabi eder." dedim.

O zaman şu cevabı verdi.

-" De get ola o baban buda peygamber merhameti bol , sıkıştığında  heç şefaat etmez olur mu?"

O günden itibarende benim Erzurum'da kaldığım sürede, her vakit namazını bir camide kılma planım suya düştü, İzmir'e dönünceye kadar Şeyhler Camii'ne çakıldım kaldım. 


Bu tanışmadan sonra sık, sık rahmetli ile karşılaştık, haberleştik kendisini dükkanında ziyaret ettim. Erzurum dışında da meşhur oldu ve aradan yıllar geçti, benim bir hac sezonunda Cidde Havaalanında görevli olduğum bir dönemde, Erzurum'dan gelen uçakta karşılaştık. Hac farizasını yerine getirmeye gelmişti. Uçak başında, uçaktan inenleri seyrederken, bir anda Naim Hoca ile burun buruna geldik. Beni görünce şaşırdı. Ayak üstü biraz konuştuk.

-"Ula teyyareynen geldim ama sanki buraya gadar uçmadım da, buraya ayak bastığım anda uçmaya başladım." dedi.

Hac'da olmaktan çok mutluydu adeta hayal aleminde gibiydi. Allah gani gani rahmet etsin.



Hiç yorum yok: