11 Nisan 2009 Cumartesi

ERZURUM

Karlar ülkesinin çocuğuyum
Beyazın nam saldığı
Çilenin buram buram tüttüğü
Bir diyârdır benim yaşadığım

İçli sevdalarla yüklü
Yüreği türkülere vurgun
Sabırlı insanlar yurdudur
Erzurum

Boynu tevekkülle Hak' ka çevrili
Kanaati katık edip ekmeğine
Tüketir ömrünü
Tıpkı bir türküdeki gibi:
'Başı pare pare dumanlı dağlar
Firkatinen aşıp giden yine ben oldum.
Eller göçün çekmiş gider yaylaya
Göçün çekip sarpa düşen yine ben oldum.

Ecel kalesine gidenler gelir
Emir haktan vade yetenler ölür
Nidem sevdiceğim elden ne gelir
Ayrılık defterini yazan yine ben oldum...'

Ak bir sonsuzluğun ortasında
Dayamış sırtını Palandöken'e
Mana erleriyle dolu toprakta
Vermiş bir zirveyi
Ulu bir sese

Bu şehrin
Sokağı...caddesi...çarşısı...
Destansı bir geçmişten
Bize tarih mirasıdır

Ve bu destan şehrin hayalhanesinde
Şimdi bir kız gezmektedir:
'Elinde divit kalem
Dertlere derman yazan'

Kalem kaşlı, sırma saçlı bu güzel
Gönlünün şenliğini türkülere dökmektedir:
'Erzurum oylum oylum
Geliyor servi boylum
Servi boylum gelince
Şen olur benim gönlüm'

Erzurum kal'ası taş
Çift gezer iki gardaş
Büyüğü şöyle böyle
Küçüğü cevahir taş'

Bu şehir sesidir baştan başa milletin,  
Bu şehir bekçisidir yüzyıllardır hürriyetin.

Belki hiç bir zaman
Kadri bilinmeyecektir Erzurum'un...

Ama vatan uğrunda terk-i can etmek
Hep muradı olacaktırErzurumlunun...

  İsmail Bingöl