13 Nisan 2009 Pazartesi

BEN DOĞULUYUM

Ben doğuluyum hemşehrim, doğulu,
Ellerim nasırlıdır, gözlerim buğulu.
Palandökenlere kar yağdığı gün doğmuşum,
Tipiyle yoğrulmuş, zemheride avunmuşum.
Hazırlanmış höllüğüm eski patiska bezine,
Yük olmuşum garip anamın yorgun dizine.
Bir iki yaşlarımda kızamık sonra suçiçeği,
İşte dünyaya gelişin çilesi ve ilk gerçeği.
Yol yok iz yok ki derdime belki devaya,
Gelsin karşı yoldan doktor, merhem araya.
Adam boyu kardan köyümün ufku görünmezdi,
Merhamet göklerden başka kimseden dilenmezdi.
Kurt ulumasından koşardık eve gün batmadan,
"Kesik baş" sonra "Kan kalesi" dinlerdik uyumadan.
Uyku tutmazdı bizi bir türlü, uzardı gece,
Geçip karşımıza def çalardı cinlerden bir cüce.
Ve sonra halay çekilirdi taa fecre kadar,
Çene takırtmalar, el çırpmalar ve oynamalar.
Sabah olunca gizlice çıkardık yataktan,
Tutardık Hoca'nın yolunu eski konaktan.
Bu sefer candarma baskını, elifbamızı,
Saklardık dip köşe, yine korku, yine sızı.
Mahsun gözlerle birbirimizi süzerdik,
Bir lahza Kırklar'ın yurdunda gezinirdik.
Bir istimdat beklerdik, dem çeken kuşlardan,
Yahut Allah'a açılmış samimi avuçlardan.
Heyhat! Alıp götürülürdü mazlum ihtiyar,
Kalkar ıslak gözlerle yolu tutardık tekrar.
Göz ucuyla süzerdik ardından hocamızı,
Saçaklardaki damla paylaşırdı, acımızı.
Yüz tutmuş erimeye ve buzlar erir,
O erir, ben eririm, can eriri, hayat erir.
Beklerdik baharı dört gözle, bir hevesle,
Kar çiçekleriyle beraber gelen o çerçiyle.
İnince boz katırın sırtından kamış sepet,
Gözüme ilişirdi bayramlık pantol, ceket,.
Koşardık eve, birkaç yumurta, bir iki tas,
Verirdik yağla beraber, ederdik takas.
O gece uyku tutmazdı bizi, koynumuzda,
Saklardık bir yâr gibi, yaralı canımızda.
Derken büyüdük harman yerine geldik,
Dedemle gem üstünde Hu çekerek dönerdik.
Bir rehavet olurdu, taze çalınmış ayran,
İçende hayran, dolduranda, bakanda hayran.
Alnımızdaki teri silerdi kınalı parmaklar,
Gözleri kudretten sürmeli, burnu hızmalı kızlar.
Ve başlardı gönül ağrıları derinde,
Sevilirdi güzel bizde harman yerinde.
Dibeğin tokmağını tutan o narin eller,
Her vuruşta bir can yanardı birde maniler.
Bir tutku sürüp gider, taa haşre kadar,
Yorgun çaylarda titreşir mor akşamlar.

Ben doğuluyum hemşehrim doğulu,
Ellerim nasırlıdır, gözlerim buğulu.
Benim doğduğum köyde yer donuk, gök donuktur,
İşte bu yüzden benzim sarı rengim soluktur.
Ama başım dimdik durur Ağrı gibi,
Heybetli Cilo, vakarlı Süphan gibi.
Sevda güllerimiz var, Bingöl yaylalarında,
Tarihe destanımız var, "Erzurum tabyalarında"
Gönlümüz çağlayan, ummana aktıkça akar,
Yakar bağrımızı, o yanık türküler yakar.
Bir de "Yemen" olunca hüzün yüzden okunur,
Mazi gözlerde canlanır, acısı dokunur.
İsimsiz mezar taşları altında ben varım,
Orda bir tarihe gömülmüş öyle yatarım.

Bazen Trablus'ta, Galiçya'da, Yemen'deyim
Çanakkale, Kafkasya hasılı her yerdeyim.
Güneşin battığı yerde benimde kanım var,
O benden, benim o duvardaki kabartmalar.
Nenemin yorgun dizi, sırtında top mermisi,
Taşır çilesiyle beraber, doğu dertlisi.
Taşır Adıyamanlı, Mardinli, Liceli,
Taşır Bayburtlu, Kağızmanlı, her çileli.
Bu ahımdır ahım, kağnılarda gıcırdayan,
Nükseder çoğu kere Afyon'dan, Amasya'dan
İmanıma şahittir, Geçilmez Çanakkale,
Yorgun kadırgalar, dağlar, yollar ve iskele.

Ben doğuluyum hemşehrim doğulu,
Ellerim nasırlıdır, gözlerim buğulu.
Tanırsın beni hemşehrim, tanır her çileli,
Tanır cenubi, şimalli, şarklı ve mağripli.
Tanır Ağustostan kalma kavrulmuş simamdan,
Zemheriden yarılmış, çatlamış dudağımdan.
Alnımdaki her kırışık ahımdır, elemimdir,
Gözlerimin altındaki halkalardan bellidir.
Diz kapaklarımdaki yıpranma, secdelerden,
Vasfımız Kitabullah'dan, sûreyi Fetih'den.
Dilim "doksanüçü" terennüm ile yorgundur,
Gönlüm yayla bulutu gibi ağır, durgundur.
Bir maya duysam Harput'tan, dağılır efkârım,
Bir tarih âbidesi gibi sessiz yaşarım.
Yaşarım "katibimin sesi", alaturkayla,
Yaşarım,Itrî gibi ahenk ve sedayla.
Ayaklarım horon teper zümrüt yamaçlarda,
Karadeniz misali fırtına dalgalarda .
Ruhumu dinlendirir serviler, yeşil koylar,
Bir cennet misali durur karşımda Toroslar.
Gönlüm ki, Zihni'nin Bayburt'unda âvâredir,
Destanım, Dadaşın barındaki "tey, tey"dedir.

Gürün şalıdır urbam, ara yerinde hançer,
Bir tarihi peşinden gümüş köstek sürükler.
Heybem, yorgun sırtımda bir vebal gibi durur,
İçi biçârelerin elemiyle doludur.
Göz yaşlarım bir pınar,ıslatır mahramamı,
Sarsın bir dertli, sarsın hicran döken yaramı.
Ben doğuluyum hemşehrim, doğulu,
Ellerim nasırlıdır, gözlerim buğulu.

Fahreddin TÜZÜN