11 Nisan 2009 Cumartesi

ERZURUM'A KİM KIYDI

Yıl 1915…. 
Ocak ayı. 
Mevsimlerden zemheri… 
Bir ordu var… 
Ellerinde mavzerler… 
Yüreklerinde iman.. 
Ve aşık oldukları bir vatan… 
Yer Sarıkamış dağları… 
Kimsenin esir alamadığı bir ordu. 
Fakat bu kez esir bu ordu. Zalim bir kış.. 
Zalim bir mevsim… 
Ve soğuktan şehit olan 90 bin beden. 
Kar üzerlerine örtülen kefen…   

1 yıl sonra.. 
Urus Erzurum’da.. 
Ve vahşet ve kin ve tuzak… 
Erzurum’a yardım çok uzak… 
Fakat bir yiğit var şimdi Erzurum’da… 
Daha 22 yaşında… 
Gence’nin karayağız balası… 
Adı Seyidov… 
Beyaz bir at üzerinde.. 
Belinde çift piştov. 
Göğsünde Turan ateşi… 
Bakü İslam Cemiyeti Hayriye’si mümessili. 
Azerbaycan’ın yiğit ve gür sesi… 
Seyidov Erzurum’a geldiğinde, 
Bir mektup var elinde. 
Mektupta yazılı olanlar ise şöyle:   

Asırlardır ayrı düştük sizinle. 
Azerbaycan Türkler’i Rusların elinde. 
Bir zamanlar bizim başımızdaki felaket 
Bugün sizin üzerinizde. 
Zaman gelecek… 
Bölünen bu harita tekrar birleşecek. 
Size bir vekil ve iaşe gönderdik. 
Eğer düşmanlarınız size bir an olsun yan bakarlarsa 
Seyidov’a malumat veriniz. 
O zaman bir milyon 
Azerbaycanlı yiğidi 
Oraya göndeririz...

Fakat oyun başka..

Ermeniler şimdi Erzurum'da... 

Yapıyorlar planlarını. 
Kırıyorlar Erzurum’un 
Çift başlı kartalının kanatlarını. 
Haneler basılıyor, 
Ameleye ihtiyacımız var diyorlar. 
Erkekleri evlerden alıp 
İstasyona götürüyorlar 
Bebekler istasyondan dönecek 
Babalarını bekliyor, 
Kadınlar kocalarını. 
Analar evlatlarını.. 
Fakat bu bekleyiş nafile. 
Yanıkdere yanık bir türküdür Erzurum'un kalbinde.  

Vahşet Erzurum’un her köşesinde. 
Evler,haneler,resmi daireler verilmiş ateşe. 
Ermeniler Dervişağa mahallesinde 
Baskın var  sinsice, şerefsizce 
Ezirmikli  Osman ağanın ve Mürsel beyin evlerine...…   

Yüzlerce insan doldurulmuş. 
Ve evler ateşe verilmiş kahpece. 
Analar evlatlarını sarmalamış, 
Kocalar kadınlarını. 
Feryat var gök kubbede. 
Büyük bir ağıt. 
Allah’ım bu zulme sen ol şahit.   

Kavakkapı, 
Boğazlanan yüzlerce insan. 
Ve hamile kadınlar… 
Karınları yarılmış, 
Bebeleri çıkarılıp süngüye asılmış.   

Daha 12 yaşında bir kız çocuğu. 
Yer Gürcükapı camii duvarı. 
Daha 12 yaşında. 
Kulaklarından duvara çakılmış. 
Ben size ne yaptım diyor… 
Ne yaptım ben size? 
Kuşlar uçuyor.. 
Yok yok kuşlar kaçıyor.. 
Onlar bile bu vahşete seyirci olamıyor.   

Taşmağazalar… 
Bir adam ve karısı. 
Yanlarında üç yavrusu. 
Hepsi el ele tutuşmuş. 
Bir mağazanın penceresine 
Boğazlarından asılmış.   

Mahallebaşı farklı mı sanki 
İşte yine bir dükkan. 
Üç erkek dört kadın. 
Birde küçücük bir oğlan. 
Ellerinden çivilenmiş, 
Bu yetmemiş birde karınları deşilmiş.   

İki parçalanmış beden. 
Birinin adı Seyyit diğerininki Rüstem. 
Bedenleri bir kazanın içinde pişirilmiş. 
Yeğen ağada  Ferit beye verilmiş. 
Parasını sonra alırız diyerek 
Tenekeler evin içine itilmiş. 
Erzurumlulara kardeşlerinin eti yedirilmek istenmiş.   

Yer Yeğenağa mahallesi. 
Şeyh Ahmet efendinin hanesi. 
Ateşe verilen tam dörtyüz elli kişi.   

Hacı Ahmet hanı işte.
Ortasında hanın büyükçe bir direk. 
Keşke bu vahşeti hiç seyretmesek. 
Ama bakın ki daha beş yaşında bir bebek. 
Adı belki Ahmet belki Muhammed. 
Kollarından direğe asılmış. 
Ana nerdesin gelsene, 
Baba nerdesin kurtarsana beni 
Diye feryat içinde, Ama nafile… 

Anasının karnı yarılmış, 
Babasının gözleri önünde. 
Ve çocuk can vermiş baba diye diye…     

Hacı Ahmet hanında binüçyüzyetmişüç ceset 
Doksandördü kadın ve çocuk, Gerisi erkek. 
Ahlar gökyüzünde kıyamete dek!  

Köylerde vahşet daha bir başka 
İşte Ilıcaya bağlı Alaca. 
Tek bir erkek kalmamış Alacada. 
Kimi yakılmış,kimi asılmış, 
Alaca’da gökler kızıl kana bulanmış.   

İşte Dumlu nahiyesi. 
Sitavuk,Dinarkom,Müdürge ve Arzıtı köyleri. 
İnsanlar ahır ve camilere sürüklenmiş. 
Ot yakılıp ateşe verilmiş.   

Belediye heyeti…. 
Seyidov'la beraber tam 20 kişi. 
Kafalarından balta ile vurulmuş hepsi.   

Allah’ım bu bir kıyamet. 
Bu nasıl bir vahşet. 
Erzurum kime emanet. 
Sahibi sensin 
Yetiş ey Muhammed!  
Ümmetin ölüyor...

Sağ kalan neneler dedeler  elleri semada, 
Gözleri batı ufkunda 
Kendilerine ulaşacak Kahramanları bekliyor……     

İşte geliyorlar… 
Rüzgar gibi,fırtına gibi,Hızır gibi geliyorlar.  
 
Kavakkapısı’ndan 29. Alay giriyor Erzurum’a… 
Alay kumandanı Fazıl bey yağız bir atın üzerinde selamlıyor doğduğu şehri… 
Fakat gözleri dehşet içinde. 
Halk ayakta. 
Yaşlı bir kadın kopan ayağının üzerinde duruyor. 
Atılıyor öne. 
Yüzü kahraman Mehmetçiğin atının yelesinde. 
Allah’ım sana şükür sesleri gök kubbede. 
Kimisi Mehmetçiğin çarıkların altını kokluyor. 
Atının bastığı çamura yüzünü gözünü sürüyor.   

Mehmetçik varınca Erzurum’a 
Kahpe düşman kaçıyor sefilce  Kars şosesinden onursuzca . 
Yakarak.. Yıkarak… Öldürerek…     

Ve Erzurum sahipsiz değil. 
Erzurum kimsesiz değil.   

“Erzurum kilidi mülki İslam’ın 
Mevla’ya emanet olsun Erzurum 
Erzurum derbendi ehli imanın 
Mevla’ya emanet olsun Erzurum.”    

Hüseyin Kutan