18 Mart 2009 Çarşamba

18 MART ÇANAKKALE ZAFERİ

Bugün 94. üncü yıldönümü. 

Türk Milletinin emperyalizme dur deyişinin 94. üncü yıldönümü. 

Küçülmüş, parçalanmak istenen, elinde doğru dürüst silahı olmayan bir milletin VATAN savunmasında dünyaya kafa tuttuğu, bütün dünyanın geliştirdiği en son savaş makinelerini göğsünde durdurduğu günün yıldönümü. 

Bugün Gazi Mustafa Kemâl ve Askerlerinin “ÇANAKKALE GEÇİLMEZ” diyerek bunu destanlaştırdıkları günün yıldönümü. 

Şehitlerimizin ve bu kutlu zaferi bize yaşatanların ruhları şad olsun, bizleri onlara layık evlatlar etsin. 

Naci Püskülcü. 


Çanakkale Şehitlerine 

Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi? 
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi. 
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya- 
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya. 
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı! 
Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı' 
Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi, 
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi! 
Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer, 
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer. 
Yedi iklimi cihânın duruyor karşında, 
Avusturalya'yla beraber bakıyorsun: Kanada! 
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk: 
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk. 
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ... 
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ! 
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil, 
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil, 
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına; 
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına. 
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz... 
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz. 
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb, 
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb. 

Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı; 
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı; 
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin; 
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin. 
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam, 
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam. 
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer; 
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer... 
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak, 
Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak. 
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller, 
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller. 
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere, 
Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre. 
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler... 
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler! 
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından; 
Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman? 
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm? 
Çünkü te'sis-i İlahi o metin istihkâm. 

Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler, 
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer; 
Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedi serhaddi; 
'O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme' dedi. 
Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek: 
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek. 
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar... 
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar, 
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor, 
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor! 
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker! 
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer. 
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi... 
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi. 
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın? 
'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın. 
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb... 
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb. 
'Bu, taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına; 
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına; 
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle, 
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle; 
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan, 
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan; 
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına, 
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına, 
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem; 
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem; 
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana... 
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana. 
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini, 
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i, 
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran... 
Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran, 
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın; 
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın; 
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât, 
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât... 
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber, 
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber. 

Mehmet Akif Ersoy



ÇANAKKALE HAKKINDA BİLİNMESİ GEREKENLER:

Aşağıda “Çanakkale Savaşı ve Zaferi” hakkında herkes tarafından bilinmeyenleri kronolojik sıraya göre sizin için “ÇANAKKALE YAŞAM” isimli siteden de alıntı yaparak sunuyorum.

Aç ve perişan halkımızın, dişinden tırnağından artırarak devletine kazandırmak için ve parası peşin ödenmiş iki savaş gemimize, İngilizler savaşı çok önceden planladıkları için el koydular ve tüm ültimatomlarımıza rağmen paramızı geri ödemedikleri gibi bu gemilere kendi askerlerini doldurarak Çanakkale’ye bizimle savaşmaya yolladılar.

İngilizler daha savaş ilan edilmeden “Seddülbahir’i” bombalayarak 86 askerimizi şehit ettiler. Sömürgeleri olan Avustralya’nın ve Yeni Zelanda’nın gençlerin “Avrupa’yı Almanlardan kurtarmak ve Avrupa’nın özgür kalmasını sağlamak” propagandasıyla toplayarak daha önce gençlerin adını bile duymadıkları Çanakkale’ye getirdiler.
İngiliz ve Fransız donanmaları seksen parça gemiyle boğaza saldırdılar, gemilerden birinin adı “Agamemnon du”. (Agamemnon binlerce yıl önce Truva’ya saldıran “Yunan ordusunun” Truva’ya girmek için kalleşçe yöntemler kullanan komutanının adı idi). Bu donanma dünyanın gelmiş geçmiş en iyi donanması olarak bilinmekte ve bayraklarını gören Atalarımızın direnemeyeceklerine ve teslim olacaklarına düşmanlarımız inanıyorlardı.

Sabah saatlerinde girdikleri Çanakkale Boğazı’nı ellerini kollarını sallayarak, canlarının istediği her yeri bombalayarak geçebileceklerini düşünüyorlardı ve salyalar akıtarak İstanbul ve topraklarımız üzerine hayaller kuruyorlardı. Ayni anda da yüzlerce yıl Osmanlının ekmeğini yemiş olan ve Osmanlıdan sadece saygı ve hoşgörü görmüş olan İstanbul Rum ve Ermenileri, İngiliz-Fransız donanmasının gelmekte olduğu haberini alınca İstanbul’dasevinç gösterileri yapıyorlardı.

Osmanlı Devletinin elinde sadece 26 deniz mayını kalmıştı, Nusrat (Yardım) gemimizin kaptanı (Tophaneli Hakkı Binbaşı ) mayınları hiç akla gelmeyecek biçimde Ertuğrul koyunda, İngilizlerin mayın kontrolu yaptıktan sonra gece yarısı, sessizce ve dahice kıyıya paralel olarak döktü. Çok güvenilen düşman donanması boğazı geçmeye başladığında düşük top menzilli Fransız gemileri taktik gereği tabyalarımızı şaşırtmak için öncü atışlar yaparak arkalarından gelen uzun menzilli İngiliz gemilerine yol açmak için kenara kaydıkları anda, Nusrat’ın kıyıya paralel yerleştirdiği mayınlara çarparak, büyük bir panik içerisinde birbirine girdiler. 200 yıldır yenilmeyen dünyanın en büyük donanması iki saatte dağıldı. Askerlerimiz batan düşman gemilerindeki savunmasız askerlere ateş etmeyi bıraktılar. Bunu gören İngiliz komutanları “muhtemelen kendileri tersini yapmış olacakları için” olaya bir anlam veremeyerek bu insanlık dersi karşısında şok geçirdiler.

İşte o anda Çanakkale’nin her cephesinde, her siperinde inanılmaz olaylar gerçekleşiyordu. Edremitli Seyit Onbaşı, Topun ağzına mermi süren vinç sistemi arızalanarak kullanılmaz hale geldiği için düşman donanmasına atmak üzere “Ya Allah Bismillah” diyerek üç adet 275 kiloluk mermiyi tek başına ve arka arkaya kaldırarak top yatağına sürdü ve topu ateşledi, bu atışla İngilizlerin “Ocean” zırhlısının dümeni parçalandı, dümeni kırılan “Ocean” sarhoş bir serseri gibi mayınlara sürüklenerek ve bir mayına çarparak havaya uçtu. Yirmi dakika içinde battı.

İngiliz-Fransız ortaklığı boğazı donanmayla geçemeyeceklerini anlayınca onlara geçit vermeyen Türk topçularını arkadan ele geçirerek temizlemek için çıkarma harekatı yapmaya karar verdiler. İngilizler çıkarma harekatında akıntı ve hava durumu dahil yaptıkları hesaplarla Ezineli “Yahya Çavuş ve 62 kişilik takımının” mevzilendiği koya çıkmaya başladılar. Buda onların felaketi oldu. Yahya Çavuş ve Takımı koya çıkan birliğin tümünü kendileride şehit oluncaya kadar temizledi. Çıkarma beklenmediği için küçük bir takımdan başka hiçbir askeri birliğin bulunmadığı koya çıkan 4000 İngiliz askerine, Yahya Çavuş ve arkadaşları eski tip piyade tüfekleriyle 18 saat boyunca karşı koydu. Yahya Çavuşun verdiği emirle mermi israfı yapmamak için asla tek dolaşan hedeflere ateş edilmeyerek, topluluklar üzerine ateş edildi ve neredeyse hiçbir mermi israfı yapılmadı , düşman gemiden atladığı yere çakılı kalarak, bir santimetre dahi ilerleyemedi.

Tüm çıkarma harekatı boyunca İngilizler yılan gibi sinsice davranarak başta Anzak birlikleri olmak üzere diğer tüm sömürge askerlerini hep kendilerine kalkan olarak kullandılar.

Çıkarmayı haber alan Esat Paşa Yarımadanın öbür ucunda bulunan birliğe düşmanı karşılama emrini verdi, birlik komutanı ise ““Askerlerim günlerdir uykusuz ve yorgun. Bu şartlar altında Yarımadayı yürüyerek geçemeyiz” diye itiraz etmesi sonucu o subayı görevden alarak yerine Anafartalar Grup komutanı olarak Mustafa KEMAL’i görevlendirdi. Aç, yorgun ve perişan Mehmetler Mustafa KEMAL’in arkasından 20 saat yürüyerek, sabah güneşi ile birlikte dinlenmiş, tok ve zinde düşman birlikleri ile karşılaştılar. Türk Askeri mermiyle, mermi bitince süngüyle Vatan Toprağına yapılan saldırıyı durdurdu. Conkbayırı 24 saat içinde 7 kere el değiştirdi.

SONUÇ OLARAK:

Bu bir savaş değil, bir boğuşmaydı. İngilizler ne yaparlarsa yapsınlar bu işi başaramayacaklarını anlayarak, tüm işbirlikçileri bu işten vazgeçme kararı aldılar. Çanakkale Savaşı ileride vatanı bir kere daha kurtaracak ve Cumhuriyeti kuracak olan genç liderimizi tüm dünyaya tanıttı. Müslüman ülkelerde Mustafa KEMAL kahraman ilan edildi, kartpostalları ve kapış kapış satıldı.

Enver Paşanın Alman hayranlığı bize 500 bin vatan evladına ve bir imparatorluğa mal oldu. Paşanın Almanlarla yaptığı gizli anlaşmanın detayı kabinedeki bakanlardan bile gizlendi. Bu yetmezmiş gibi unutkan bu millet paşa ile Sarıkamış felaketini de yaşamaktan çekinmedi.

Türk ordusunun başındaki “Alman Liman Von Sanders” çıkarma beklenen bölgeleri kasıtlı olarak yanlış hesapladı, İngilizleri ve Türkleri olabildiğince birbirine kırdırarak İngilizlerin dikkatini bu bölgeye çekmeyi, bu sayede Avrupa’da savaşan Alman askerlerinin karşısında daha zayıf bir askeri güç olmasını ve Alman birliklerini rahatlatmayı amaçladı, bu gizli hesap her iki taraftan da 500 bin cana mal oldu. Bu çirkin hesap Mustafa Kemâl ve onun komuta ettiği kahraman Türk Evlâtları tarafından bozuldu.

Savaş istatistiklerine göre Çanakkale’de bir “1m2′ye 6000 mermi” düştü , bu oran dünya savaş tarihinin en yüksek oranıdır. Havada iki merminin çarpışma ihtimalinin 600 milyonda bir olduğu, bu çarpışan mermilerden Çanakkale’de onlarcasının bulunduğu bir gerçektir.

Günümüzde savaşın meçhul yeşil sarıklılarca ve mistik güçlerce kazanıldığı gibi söylemler duyulmakta ve savaşan kahramanların İMANI, CESARETİ, VATAN SEVERLİĞİ, DEHASI yok sayılmaktadır. Savaş imanlı ve cesur Mehmetcikler’imiz tarafından (onlar bizden insanlardı, bir çoğu eğitimlerini bırakarak cepheye koşan üniversite hatta lise öğrencileriydi, bizim kınalı kuzularımızdı) ve dahi komutanları tarafından kazanılmıştır.