4 Aralık 2008 Perşembe

İHSAN YAVUZER (DADAŞ ALBAY) (1890-1966)

İhsan Yavuzer, 23 Ağustos 1890 tarihinde Erzurum’da doğdu. İlköğrenimini Murat Paşa Medresesinde tamamladı. Babasının Van’a nakledilmesi üzerine rüştiyeyi Van’da okudu. 1907 yılında Harbiye öğrencisi oldu. Harbiye’den teğmen rütbesiyle mezun olarak, Balkan, 1nci Dünya ve Kurtuluş Savaşlarına katıldı. Kurtuluş Savaşında ağır bir şekilde yaralanınca muharip sınıftan Ordu Donatım Sınıfına geçirilerek memleketi Erzurum’da Silah Fabrikası’na tayin edildi.

Erzurum’da halk arasında “Ağırbakım” olarak bilinen silah fabrikasında bir meslek okulu kurarak ortaokul denkliğini onaylattı. Yetim ve fakir çocukların bu okulda okumalarını, diploma sahibi olarak çalışmalarını ve sanatkar olarak yetiştirilmesini sağladı. Yine fabrika bünyesinde "Erzurum Silah Gücü" adında bir spor kulübü kurdu.
İhsan Yavuzer, Erzurum barları üzerine inceleme ve çalışmalar yaparak, unutulmaya yüz tutanlarını tekrar Erzurum’a kazandırdı, bar ekibine kıyafet birliği ve düzen ile oyunlara disiplin getirdi. Gençlerin çalışmaları için normlara uygun güreş minderleri yaptırdı. Cirit oyununa kıyafet ve kural düzenlemeleri getirdi.

Yapılan görevlendirme gereği Erzurum’dan ayrılarak İstanbul’a yerleşti. İstanbul’da Barut Fabrikası, Zeytinburnu Fabrikası ve Askeri Fabrikalar Grup Müdürlüklerinde görev yaptı. Bu yıllarda ise (Dadaş Albay) lakabıyla ün yaptı. 1966 yılında İstanbul’da hayatını kaybetti.

Askeri kimliğinin yanı sıra tutkulu bir şair olan İhsan Yavuzer’in şiirlerinden aşağıda iki örnek verilmiştir.

DERLER

Bu âlem şenine heyet kevn ile mekân derler,
Tecelli pertevi hal-i tabiat ile fena derler.

Bilen gördü, gören bildiki dü-âlem bir insandır.
Bu düsturu bilen şahe ki ehl-i ma’rifet derler.

Bu ezdad-ı sıfat ile nice kavga olur her gün,
Biri arif biri gafil tesadümde cihan derler.

Bunu fehm-i derk etmek değil akl-i maaş ile,
Bu istidad-ı kamile mevahib-i Huda derler.

Hakikat nurunu görmek dilersen, dil cihanda ger,
Mizan-ı akl ile ile mikyas-ı insafe dayan derler.

Bu miftah-ı süluk ile yürür ise eğer bir can,
Bulur memba-ı kevseri ona şah-ı cihan derler.

Gerektir şimdi telimin vüzu’ile girip rahe,
Zülal-i mürşidi iç ki ona feyz-i canan derler.

Bunu bulmak ki dünyada müyesser olmaz her ferde,
Bu aşk-ı hizb ile olmaz,buna mevt-i iman derler.

Bu meydan er meydanıdır,gönül seyfullah kesilir,
Bu meydanda elest gibi, her dem ona bela derler.

Bu meydan-ı hakikate giremez zahid-i hodbin,
Bilinmez hal-i irfanın,imansız bi’l heva derler.

Taleb-i evlad-ı esrar olan salik dahi bilmez.
Tarik-i seyride Şettar ,buna rah-i fena derler.

Sohbet-i aşkide hayran, onun kalbi dolu güman.
Korkar elkab-ı zındıktan heman zünd ü takva derler.

Riya-yı ucb ile derviş bulunmaz kenz-i bi payan,
Koyarsın ar u vekkarı buna hubb-i cana derler.

Buna in’am-ı İlahi can,Hudaya hamd-ı bi-payan,
Yitirmez şükrünü İhsan,buna aşk-ı Huda derler.

GÖNÜL DERDİ

Aşkı coşup ismi aldı,
Tecelli ışıkla doldu.
Evveli ahire erdi,
Aşkın ismi gönül oldu.

Gezip alemleri bir bir,
Karar kılmaz geçer yer yer.
Ki âdemde mekân buldu,
Şevke erdi gönül derdi.

Böyle oldu ise İhsan,
Bu suretle olur insan.
Zikr-i Halidide her an,
Budur ancak gönül derdi.