1 Temmuz 2011 Cuma

ESKİ ERZURUMDAN RENKLİ SİMALAR


Mahallemizin en önemli görevlileri çöpçüsü ve sucusuydu. Belediye motorize oluncaya ve evlere su bağlanıncaya kadar her ikisinin de evlerimize katkısı önemliydi.


Ahmet emi üstü kapaklı küçük tahta çöp arabası ve onu çeken devlet memuru tek atı ile evlerimizi arındırır tenekelere toplanan çöpleri ve her türlü atığı götürür, Naim emi ise cakkılının ucuna astığı ağzı kapalı tenekeleri ile içme ve temizlik suyumuzu taşırdı. Ahmet emi pek konuşkan birisi değildi kaşlarına kadar indirdiği kasketi ile hiç konuşmaz, kapı önlerine çıkarılan tenekeleri arabasına döker ve geldiği gibi sessizce kaybolurdu.


Naim emi ise yaz kış taktığı tiftik beresi ile tam tersi şen şakrak, harlı havarlı bir insandı. Gözleri şehla bakardı. Çok yüksek sesle konuşur taşıdığı yüke aldırmadan, o sular omuzda ve hemen, hemen karşılaştığı herkes ile yarenlik eder; uzun, uzun hal hatır sorardı.Biz çocuklar her ikisinin de yolunu özlemle beklerdik; Ahmet eminin gelmesi demek o çöpleri alıncaya kadar çok uysal olan atını sevmemiz ve okşamamız demekti. Bu konuda en cesur olanımızda Ekko idi: Aşırdığı şekerleri ata yedirir, altından geçer ayaklarını okşar çevresinde fır dönerdi. Ahmet emiden yüz bulduğunda atın üzerine bile çıkardı. At ise bütün bunlara kafasını ileri geri sallayarak ve kuyruğunu oynatarak tepki verirdi. Bu hareket bize göre atın bizimle ilgilenmesi, oynaması; yetişkinlere göre ise sinekleri kovmasıydı. Tabii yetişkinler yanılıyordu.


Naim eminin gelmesi ise sessiz sokağımızda seyir ve şamata demekti; daha kendisi gelmeden sokak başından gürültüsü başlardı, sesini duyduğumuz anda oyunumuza ara verir ve onu beklerdik. Tek, tek yaşımıza bakmadan hepimizin halini hatırını sorardı. Asker olduğu için yıllardır Erzurum’dan uzakta ve çeşitli illerde görev yapan amcamı ve çocuklarının hatırını da gıyaplarında her defasında sormaktan geri kalmazdı, kaldı ki amcamın çocuklarını hiç de görmemişti. Hepimizle şakalaşır ve tanıma fırsatı bulamadığımız oğlunu bize anlatırdı; ta ki evinde acil su bekleyen bir eze, bibi veya abla onu haşlayıncaya kadar.


Eskiden Erzurum’da çok şey makineleşmemişti. Her şeyin bir kişiliği, bir ruhu vardı. Ahmet eminin çöp arabası ve Naim eminin su tenekeleri de adeta yaşayan varlıklardı bizim için; bugün de hatıralarımızda yaşadığı gibi.