1 Temmuz 2011 Cuma

ERZURUM’DA YAZLIK GELENEĞİ


Ilıca, Hasankale, Boğaz, Dutcu; Erzurum’da okullar kapanır kapanmaz çadır kurularak kısacık yazın geçirildiği yerlerdi. Erzurumlu yazlık kışlık mantığı ile Orta Asya'dan beri atalarından gelen geleneğini buralarda sürdürürdü. Bizimkilerin her yıl Temmuz’da gidip Eylül girerken döndükleri yer ise Boğazdı.


Ailem yazın sıcak suyu pek tercih etmez, bu nedenle Ilıca ve Hasankale’ye kışın birkaç günlüğüne gidilir yazın keyfi ise Boğazın kırlarında tabiat ile baş başa çıkarılırdı.


Otağ tipi diye adlandırılan dört köşeli, her köşesinde birer direk ile ortasında daha kalın bir direk bulunan iki bölmeli çadırımız Dedem tarafından kurulur bende ona yardım ediyor edasıyla etrafında koşturur dururdum, ancak çadır kurulumunda mahalleden komşumuz ve Boğazda un fabrikasında ustabaşı olan Şevket (Aslancan) amca Dedeme yardımcı olurdu.


Şevket amcanın ailesi ile birlikte yaz boyunca fabrikanın müştemilatında kalıyor olması da yazlık hayatımızı kolaylaştırır ve sürekli çadır komşumuz; Bit Pazarında giyim kuşam üzerine mağazası olan İbrahim (Caner) amcanın eşi Safiye annede Babaanneme can yoldaşı olurdu.


Anlaşmalı bir fayton ile yetişkinler 3-5 kişi bir araya gelerek sabah işe gider akşamda mahramaya bağlanmış siparişlerle geri dönerlerdi. Kadınlar içinde haftada bir günde, önceden haber verilmiş fayton gelir, onları hamama götürüp getirirdi. Biz çocuklar ise gün boyu boğaz deresinin serin suları içinde olduğumuz için kirlenme diye bir derdimiz yoktu.


Benim dışımda Boğazın keyfini birde Kısmet çıkarırdı. Dedemin dor atı “Kısmet”. Daha önce Dere Mahallesi, Bican Çıkmaz Sokak’ta evimizin müştemilatı içerisinde olan ahırı, evdeki tadilat ve modernleştirmelere kurban gidince; “Kısmet” Hurşit eminin hanına misafir; pardon hapis olmak zorunda kalmıştı. Boğaz onun için handaki hapisliğin sonu, engin hürriyet demekti. Un fabrikasının hayvanları ile birlikte Boğazın otluklarının tadını çıkarır akşamları ise kara gözlerini Erzurum'a doğru dikerek Dedemin yolunu beklerdi.


Eskiden Erzurumlu tam bir doğa dostu idi, meydanda ateş yakmaz, Boğazda ateş ihtiyacı maltızlar ile giderilirdi, çay ise tabiki semaverlerde. Bugün ise kısa süreli oturulan bir yer bile çöplüğe dönmekte, meydan ateşleri yakılmaktadır.


İki aylık koca!! Bir yaz göz açıp kapayıncaya geçip giderdi. Karlarla, kayakla, kızakla ve patenle geçen uzun beyaz bir kıştan sonra dolu, dolu geçen bir yaz.


Bizim kuşak Erzurum’da yazı ve kışı gerçek anlamda yaşayan şanslı bir kuşaktı. O günlerdeki hayatımız bugün Karadeniz ve Akdeniz Bölgelerimizde yaylalara çıkanlarınki kadar zevkli ve sağlıklıydı. Bu günkü Erzurum’un beton ve taş yığını olarak bakımsız bir metropolden ne farkı kaldıki?