6 Mart 2010 Cumartesi

Palandöken

Bir Palandöken yürüyor omuzlarımda,
Saçlarını dağıtarak bir güneş karşısında.
Daha, ak alnını sütbeyaz elbisesine adamadan,
Eklenince tam bir arşın daha.
Seda tutuşur ufuklarda,
Ve rüz-igârla.
Dalga vuran bedbaht nehir adına,
Duvara dayanacak bakirelerin,
Gaddar kucağına atıldığında,
Geriye kalan bir köpük, bir girdap,
Bir de saf göğsünde düşen gülpenek.

Oysa Palandöken,
Salık bir dosttur,
Kolları şövalye göğsü muhafızdır.

Çökerse başına işgal ve sevda,
Elleri titrer de beş parmak tam beş kardeştir.

İki ejder,
Tüm alçaklara inat,
Başı dik ve kolları kanat,
Yolu semavat kat, kat.

İkincisi,
Gönül kaptıran dilaradır.
Karanlıklarda tüter de tüter,
Zülfikâr bir âsâdır firavunlara,
Çınlatır semaları,
Lailaheillallah.

Yamaçları mihriban, aslı, şirindir, zin'dir.
Yuvarlanınca bir yürek dolu dizgindir.

Üçüncüsü,
Dağ gibi dayanmıştır dağlara,
Kenetlenmiştir saf, saf,
Kurşundan kaynatılmış,
Bir bayrağın burcudur.

Yamaçları mihriban, aslı, şirindir, zin'dir.
Yuvarlanınca bir yürek dolu dizgindir.

Dördüncüsü,
Bacasız tüten dumandır, kandır,
Her sabah güneşe karşı duran kalkandır.
Kınalanırsa parmakları bir gecede,
Seferberliği çalan tatyandır.

Yamaçları mihriban, aslı, şirindir, zin'dir.
Yuvarlanınca bir yürek dolu dizgindir.

Sonuncusu,
Son beşiğin kundağında kuruyan höllüktür,
Akşam, vakit dar, körpe yürek, bölük bölüktür,
Canlanırsa beyaz çarşaflar altındaki bilek,
Zalime katran, körüktür.

Yamaçları mihriban, aslı, şirindir, zin'dir.
Yuvarlanınca bir yürek dolu dizgindir.

Cemil İlbaş