5 Kasım 2011 Cumartesi

Kurban Bayramınız Eski Bayramlar Tadında Olsun Dostlarım

1972 yılında düğünümüzü müteakip Erzurum’dan ayrılmış, arada bir uğramamıza rağmen hiçbir bayramda mukaddes beldede bulunamamıştık. Kayınpederim düğünümüzden önce vefat ettiğinden evin kurban dahil heriflik işleri ile, benden 5-6 yaş büyük olan rahmetli bacanağım ilgilenirdi.

Kayınvalidemin (Erzurum’da namı Paşadır) en büyük arzusu ise eşimin ve benimde bir kurban bayramında onlarla birlikte olmamızdı. Nihayet 11 yıl sonra 1983 yılında bunu başardık ve oğullarımız 11 yaşında olan M. Akif’imiz ve 5 yaşında olan Y. Emre’mizle birlikte eşimin baba ocağına Kurban Bayramı için arefe gününden geldik.

Kayınvalidem kurbanlığın köyden geldiğini ve kesecek zatın hazır olduğunu, benim yalnızca kesime nezaret edeceğimi söyledi. Kurbanlıkla tanıştırıldım kara gözlü, bakmaya kıyılamayacak kadar güzel genç bir düveydi.

Haneyi temsil onuruna erdiğim bir anda, elime yüzüme bulaştırmamak amacıyla işi sağlama almak isteyerek, kasabı görmek ve kesim saatini kesinleştirmek için adresini istediğimde ise;

-“Oğlum telaş etme Hacı …….. önce bizim kurbanı kesecek sonra kendi kurbanına geçecek.” cevabı aldım.

Muratpaşa Mahallesi Yazıcı Çeşme arkasındaki çıkmaz sokakta nihayet o an geldi. Benden en az 15 yaş daha büyük olan Hacı………. geldi. Bir hamlede koca kurbanlığı yere yıkıverdi. Vekalet alarak, şartları yerine getirdikten sonra kurbanlığı kesti. Tamamen hareketsiz kalıncaya kadar başında çömelmiş olarak bekledik ve hayvan artık hareket etmeyince kafasının kesim işlemini tamamlayarak;

-“Allah kabul etsin!” dedi ve doğruldu.

Ben çömelik o ayakta, önüne bağladığı peştemalına yapıştığımı hatırlıyorum.

-“Hacım gerisi?” diye hayretle sorduğumda;

-“Gerisini artık yaparsınız! Zor olanı hallettik.” diyerek uzaklaştı.

Telaş içerisinde; Erzincankapıda, Muratpaşa ve Dere Mahallelerinde kasap aramaya başladım, bir çoğu müsait değildi. Müsait olan birkaç kasapta boğazlanmış ve yarım kalmış kurbanlığı görünce bulaşmak istemedi. Ömründe bir horoz dahi kesmemiş olan ben; iki sabı oğlum ile onlarla ayni yaşta iki yeğenimin önünde başladım bocalamaya. Deriyi yüzerken deride kalan 250-300 gr et veya et üstünde bıraktığım 30-40 cm2 deri. 

Bacanağım geldiğinde etler içeri taşınmıştı ama deri kimseye verilemeyecek haldeydi. Ha unutmadan en önemli ve dayanılmazı da yiyenlerin kulağımı çınlatmasına neden olan; balta ile parçalanırken etin içerisinde kalmış kıymık halindeki kemiklerdi.

Bu yaşanmış olaydan olsa gerek Kurban Bayramında bir daha nasip olmadı Erzurum’da olmak. Çömelerek yapılan yüzme ve parçalama sonucu ise mübalağasız tam bir ay oturup kalkamadım adale ağrılarından.