1960lı yıllar, Erzincan Kapı’da dolaşıyor Eşo. Bir bakıyorsunuz Yeni Kapı’da, bir bakıyorsunuz Erzincan Kapı’da, gecelerini ise Üç Kümbetlerde geçirdiği söyleniyor.
Onunla ilgili çeşitli efsaneler anlatılır ve yakıştırmalar yapılırdı çocukluğumuzda;
O kimilerine göre kara sevdaya yakalanmış bir zavallı, kimilerine göre ise bir hak aşığı idi.
Esnaf sabah, sabah Eşo’nun ilk önce kendi dükkanına girmesi için gayret sarf eder, ancak Eşo ısrarlara, çekiştirmelere ve zorlamalara rağbet etmez, kendi isteği ile gözüne kestirdiği dükkana girer, kimse onu zorla sokamazdı.
Sözlü olarak kimseden bir şey istemez, ancak muhtemelen karnı acıktığı anda gözüne kestirdiği mekâna girmesi yeterli olurdu. Girdiği yerde karnı doyurulurdu. Bu zaman, zaman üst tabakanın devam ettiği bir lokanta olurdu ki, oranın müşterileri bile asla Eşo’yu yadırgamaz ve ondan rahatsız olmazdı.
Esnaf Eşo’nun gireceği mekân’da gün boyunca müşterinin eksilmeyerek artacağına, hatta karınca yuvası misali müşteri kaynayacağına inanırdı.
Konuştuğu hiçbir şey anlaşılmazdı. Sürekli bir şeyler mırıldanarak ağlardı. Ne için ağladığı bilinmezdi. Kimilerine göre sürekli Erzurum ve Erzurumlu için dua eder, kimilerine göre kaybettiği veya alamadığı sevdiğine ağıtlar yakardı.
Kendisini kızdıran çocuklardan kaçarak, Murat Paşa Camii bahçesindeki mezar taşlarından birine sarıldığı ve kızgınlıkla taşı sallaması sonucunda Erzurum’da şiddetli bir deprem yaşandığı söylentisi onu kızdırmak dürtüsüyle kıvranan çocukları frenlerdi.
Siyah aba’dan bir pantolon ve yine siyah aba’dan cekete benzer bir giysi ile dolaşır. Ayni anda bir çok yerde, ilde ve ülkede olduğuna inanılırdı. Hatta Hacca gidenlerin Eşoyu yeminle oralarda gördükleri anlatılırdı.
Eşref Ortalıkcı; Erzurum’un yoksulluğuna ve garipliğine rağmen saygı duyduğu bir o kadar da ürktüğü Eşosuydu.