11 Nisan 2009 Cumartesi

ERZURUM SANKİ YAYLA

Bu güzel Türkiye 'de Erzurum en büyük il,
Birçok il onun kadar övgüye layık değil,
Saygı göstermek için yerlere kadar eğil,
Saygı bir ruh işidir, elbet değil parayla,
İstanbul ne ki Zeki, Erzurum sanki yayla.

Yüzü aşkın minare; herbiri kalem gibi,
Kavaklar ta göklerde yemyeşil alem gibi,
Gölgeler yere düşer güneşten selam gibi,
Turnalar geçer gökten bir muhteşem alayla,
İstanbul ne ki Zeki, Erzurum sanki yayla.

Rüzgar masal anlatır Palandöken Dağı 'nda,
Renkler cümbüş yaparken ayakların altında,
Ses nakışa dönüşür çobanın kavalında,
Dağlar gözü karşılar bir muhteşem ovayla,
İstanbul ne ki Zeki, Erzurum sanki yayla.

Hangi suyu izlesen çıkarsın bir pınara,
Hayranlıkla bakarsın ayna gibi sulara,
Erzurum 'da yaşasan doyamazsın bahara,
Dadaş yay gibi sıçrar Bar tutarken zıpkayla,
İstanbul ne ki Zeki, Erzurum sanki yayla.

Değmediyse dudağın hiç Cennet Çeşmesi 'ne,
Sakın 'Ben de dünyada çok su içmişim.' deme,
Dünyalar değerinde yalnız Çifte Minare,
Camlar gurub altında yarışırlar kalayla,
İstanbul ne ki Zeki, Erzurum sanki yayla.

Ruhlar rahmetler taşır Abdurrahman Gazi 'den,
Çiçeklere boğulmuş tepelerin üstünden,
Bet-bereket fışkırır toprağın her yerinden,
Çobanlar türkü söyler kekik kokan abayla,
İstanbul ne ki Zeki, Erzurum sanki yayla.

Dadaş 'a bir konuk ol; aşı-ekmeği senin,
Tek serveti o olsa; yırtık gömleği senin,
Buz içinde narlanan sağlam yüreği senin,
Dostluk bu Erzurum 'da; bir selam, bir tokayla,
İstanbul ne ki Zeki, Erzurum sanki yayla.

Bir damla bal içinde bin çiçek kokusu var,
Her kaymak diliminde içine ballar akar,
Sütleri yağ gibidir, kerpiç gibi yoğurtlar,
Dertliler şifa bulur arısının balıyla,
İstanbul ne ki Zeki, Erzurum sanki yayla.

Kekik kokar etleri dana, sığır, koyunun,
Karpuz-marpuz hep çatlar içersinde suyunun,
Kebabı lezzetlenir ateşinde odunun,
Tike tike etiyle, pilavı, ayranıyla,
İstanbul ne ki Zeki, Erzurum sanki yayla.

Tereyağlı böreği kat üstüne kat olur,
Kadayıf dolmaları yumurtayla yoğrulur,
Erzurum 'dan güzel il dünyada az bulunur,
En yoksulu yarışır dünyanın en tokuyla,
İstanbul ne ki Zeki, Erzurum sanki yayla.

Dadaş mangal yürekli doğmuştur anasından,
Dostu için vazgeçer canından, dünyasından,
Dere-tepe geçilmez kekikten, kınasından,
Gökleri yıldızlıdır testekerlek ayıyla,
İstanbul ne ki Zeki, Erzurum sanki yayla.

Havuzbaşı yüreğin sularda vuruşudur,
Yakutiye tarihin ayakta duruşudur,
Kale sanki Dadaş 'ın bir bıyık buruşudur,
Erzurum boy ölçüşür tarihte her sayfayla,
İstanbul ne ki Zeki, Erzurum sanki yayla.

Fidanlık ve mezbaha ve Seçeme Deresi,
Erzurum 'un yemyeşil, reyhan kokan nefesi,
Nerden baksan görünür eşsiz Saat Kulesi,
Komesli Hanı bile boy ölçüşür sarayla,
İstanbul ne ki Zeki, Erzurum sanki yayla.

Saltukiler yaşıyor hala şu Üç Kümbet 'le,
Gümüşlü Kümbet durur Kars Kapı 'da heybetle,
Hasankale dikilir göklere azametle,
Erzurum 'un işi yok köhnemiş kalıntıyla,
İstanbul ne ki Zeki, Erzurum sanki yayla.

Ya Ağa, ya Efendi, ya Paşa her mahalle,
Geleneği yaşıyor Erzurum elden ele,
Revadır ki; böyle kent destan gibi söylene,
Asalet nefes alır Erzurum 'da sırayla,
İstanbul ne ki Zeki, Erzurum sanki yayla.

Kışı tam erkekçedir, bilirsin ki; bu kıştır,
Bakarsın herbir yanda karlar karış karıştır,
Karlı dallardaki süs güzellikle yarıştır,
Köylüsü kente iner bıyığında buzuyla,
İstanbul ne ki Zeki, Erzurum sanki yayla.

Saçaklardan asılır buzların en güzeli,
Karlara şekil verir rüzgarın usta eli,
Böyle kışı sevmeyen ya hastadır ya deli,
Tek bir ressam yapamaz öyle tablo, fırçayla,
İstanbul ne ki Zeki, Erzurum sanki yayla.

Yüreğin en sıcağı çarpar buzun içinde,
Pamuk gibi kar yağar binbir güzel biçimde,
Erzurum 'da güzeldir güzeller de, çirkin de,
Gidenler geri döner küllenmemiş anıyla,
İstanbul ne ki Zeki, Erzurum sanki yayla.

Barlıoğlu diyor ki; ilime vurulmuşum,
Yaratan 'a şükrolsun; Erzurum 'da doğmuşum,
Sevgiyle, incelikle, akılla yoğrulmuşum,
Kökten Erzurum 'luyum hem anayla, babayla,
İstanbul ne ki Zeki, Erzurum sanki yayla.

 Hikmet BARLIOĞLU