21 Ocak 2011 Cuma

MEVLÜT MEZARARKALI (1860-1932)


Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin atıldığı Erzurum'da, cesaret, yiğitlik ve vatanseverliğin adeta sembolü olmuştu Mezararkalı Mevlüt Ağa. Şubat 1916’daki Rus işgali nedeniyle, binlerce Erzurumlu gibi, Mevlüt Ağa da, ailesiyle göçe zorlanmıştı. İstikamet, Çukurova’nın kalbi Adana’nın, Karataş isimli beldesiydi. Ceyhan Nehri’nin denize döküldüğü yerin batısında kalan Karataş, sadece Mevlüt Ağa’yı değil, Erzurum’dan göç eden yüzlerce Dadaşa açmıştı bağrını. Yıllar sonra memleketi Erzurum’dan gözyaşlarıyla göç ederken, kim bilir, belki de Milli Mücadele ateşinin yakılacağı ‘3 Temmuz’ günü için hazırlıyordu kendisini.

Mondoros Mütarekesi’ni, Osmanlı Devleti’ne kabul ettiren İtilaf Devletleri, yurdun dört bir yanına dağılmış olan Erzurumlular gibi, Adana’nın Karataş beldesindeki Dadaşları da huzursuz etti. Erzurum’un, tekrar Ermenilere bırakılmasını öngören Mondoros Mütarekesi’nin hemen ardından harekete geçen Mevlüt Ağa, ilerlemiş yaşına rağmen kırık-dökük bir kağnıyla yola çıktığı Çukurova’dan yönünü Erzurum istikametine çevirdi. Kayseri, Sivas ve Erzincan derken, bayramı da yolda geçirdi Mevlüt Ağa.

Önce Daphan Ovası’na, ardından Alaca’ya ulaştı Mevlüt Ağa; akşam saatlerinde ise, ufukta görünen Erzurum’a varmayı planlıyordu. Kağnısıyla, Ilıca önlerindeydi nihayet ve kaplıcalara yöneldi ağır, ağır. Gözüne, söğütlerin altında toplanmış bir kalabalık ilişti sonra; usul, usul o yöne doğru yürümeye başladı.

Kalabalığın arasında, sonradan Erzurum milletvekili olacak Cevat Dursunoğlu da vardı. Tanıdı Mevlüt Ağa’yı ve hemen ayağa kalkarak, buyur etti bulundukları sohbet ortamına. Mevlüt Ağa’yı M. Kemal ve oradakilerle tanıştıran Cevat Dursunoğlu, burada konuşulanları ise, şöyle aktardı :

Mustafa Kemal Paşa, ihtiyara hal-hatır sordu:

-“Ağa, böyle nereden geliyorsun?” dedi,

Mezararkalı Mevlüt Ağa:

-“Çukurova’daydım Paşam, Muhacirdim, şimdi geriye dönüyorum.”

Paşa şaşırdı. Tekrar sordu:

-“Hayırdır, niye döndün peki! Geçinemedin mi Çukurova’da ki, yeniden geriye döndün?”

Mevlüt ağa, sakin bir ses tonuyla cevapladı bu soruyu:

-“Hayır Paşam. Çukurova cennet gibi bir yerdi. Bir ekiyorsun, yüz alıyorsun. Hamdolsun, bizim çocuklar da, çok çalışkandırlar. Geçimimiz Padişah’ta bile yoktu.”

Bu cevap, Paşa’nın merakını iyice artırdı. Bir kere daha sordu:

-“İyi de ağa, madem geçimin iyiydi, o halde niye düştün yollara?”

Mevlüt Ağa’nın bu soruya vereceği cevap, öylesine bir cevap değil, aynı zamanda Milli Mücadele ateşini yakan ilk kıvılcım da olacaktı.

Mevlüt Ağa, yaşlı ve yorgun gözleriyle önce süzdü karşısındaki kalabalığı ve tekrar Paşa’ya döndü:

-“Son günlerde işittim ki, İstanbul’daki bazı ırzı kırıklar, bizim Erzurum’u Ermenilere vereceklermiş. Geldim ki bir göreyim bakayım, bunlar kimin malını kime veriyorlar?”

1934 yılındaki kanunla Mezararkalı soyadını alan Mevlüt Mezararkalı, kabalalık içerisindeki uğultuyu adeta bıçak gibi kesti. M. Kemal Paşa, oturduğu yerden kalktı ve Mevlüt Ağa’yı işaret ederek,

-“İşte bu ihtiyar Türk Milleti’ni temsil ediyor. Ve bu milletle neler yapılmaz ki!” diyerek, tamamladı konuşmasını.

M. Kemal’in gözleri önünde, kurtuluşun ilk kıvılcımları Mevlüt Ağa’nın şahsında anıtlaştı. Cevat Dursunoğlu, 14 Nisan 1960 yılında, seçkin davetlilerden oluşan bir topluluğa yaptığı konuşmada, Ilıca ilçesinde Mevlüt Ağa’nın kıvılcım çaktığı Milli Mücadele için şu ifadeleri kullandı:

-“Yurt ve ülkü hizmetlerine karşılık beklemeyen halk adamlarından birisi olan Mevlüt Ağa’nın, o günlerde Türk Milleti’nin azmini en kesin şekli ile anlatan bu güzel sözlerini, ömrüm vefa ettikçe unutmayacağım.”

Mezararkalı Mevlüt Ağa, vatanın düşman işgalinden kurtarılışını gördü, Cumhuriyet’in ilanına şahit oldu ve 14 Temmuz 1932 tarihinde de, Erzurum’da yaşama veda etti.


Kaynak- Milli Mücadelede Dadaşlar