919 Temmuzunun 23'üncü günü,
Pek mütevazı bir mektep salonunda,
İn'ikad etti Erzurum kongresi.
Erzurum'un kışı zorludur balam,
Tandırında tezek yakar Erzurum,
Buz tutar yiğitlerinin bıyığı,
Ve geceleyin karlı ovada,
Kaskatı katılaşmış, donmuş görürsün karanlığı.
Erzurum'da kavaklar, balam,
Erzurum'da kavaklar tane tane,
Kavaklarda tane tane yapraklar.
Ve terden ve toz dumandan ve sinekten geçilmez
Erzurum'da yaz gelip de bastı mıydı sıcaklar.
Erzurum'un düzdür, topraktır damı.
Erzurum güzelleri giyer, balam,
İncecik ak yünden ehramı.
Yürek boynun büker, balam,
Erzurumlu türkülere.
Halim selimdir Erzurum'un adamı
Ve lâkin dönmesin gözü bir kere!...
Erzurum'da on dört gün sürdü kongre :
Orda, mazlum milletlerden bahsedildi,
Bütün mazlum milletlerden
Ve emperyalizme karşı dövüşlerinden onların.
Orda, bir şûrayı millî'den bahsedildi,
İradei milliyeye müstenit bir şûrayı millî'den.
Buna rağmen,
«Âsi gelmiyelim» diyenler vardı,
«Makamı hilâfet ve saltanata.»
Hattâ casuslar vardı içerde.
Buna rağmen,
«Bütün aksâmı vatan bir küldür» denildi.
«Kabul olunmaz,» denildi,
«Manda ve himaye...»
Buna rağmen,
İstanbul'da birçok hanımlar, beyler, paşalar,
Türk halkından kesmişlerdi umudu.
Yağdırıldı telgraflar Erzurum'a :
«Amerikan mandası altına girelim,» diye.
«İstiklâl, diyorlardı, şâyanı arzu ve tercihtir, amma
Bugün bu, diyorlardı, mümkün değil,
Birkaç vilâyet, diyorlardı, kalacak elde,
Şu halde, diyorlardı, şu halde,
Memâliki osmaniye'nin cümlesine şâmil
Amerikan mandaterliğini talep etmeği
Memleketimiz için en nâfi
Bir şekli hal kabul ediyoruz.»
Fakat bu şekli halli kabul etmedi Erzurumlu.
Erzurum'un kışı zorludur balam,
Buz tutar yiğitlerin bıyığı.
Erzurum'da kaskatı, dimdik ölür adam,
Kabullenmez yılgınlığı...
İstanbul'da hanımlar, beyler, paşalar,
Tül perdeler, kravatlar, apoletler, şişeler,
Çıtı pıtı dilleri ve pamuk gibi elleri
Ve biçare telgraf telleri
Devretmek için amerika'ya anadolu'yu
Şöyle diyorlardı Erzurum'dakilere :
«Bizi bir başımıza bıraksalar,
Tarafgirlik, cehalet
Ve çok konuşmaktan başka müspet
Bir hayat kuramayız.
İşte bu yüzden Amerika çok işimize geliyor.
Filipin gibi vahşi bir memleketi adam etti Amerika.
Ne olacak,
Biz de on beş, yirmi sene zahmet çekeriz,
Sonra yeni dünya'nın sayesinde
İstiklâli kafasında ve cebinde taşıyan
Bir türkiye vücuda geliverir.
Amerika, içine girdiği memleket ve millet hayrına
Nasıl bir idare kurduğunu
Avrupa'ya göstermek ister.
Hem artık işi uzatmağa gelmez.
Çok tehlikeli anlar yaşıyoruz.
Sergüzeşt ve cidâl devri geçmiştir :
Türkiye'yi, geniş kafalı birkaç kişi belki kurtarabilir.»
4 eylül 919'da toplandı sıvas kongresi,
Ve 8 eylülde
Kongrede bu sefer
Yine ortaya çıktı amerikan mandası.
Ak koyunla kara koyunun
Geçitte belli olduğu günlerdi o günler.
Ve istanbul'dan gelen bazı zevat,
Sapsarı yılgınlıklarıyla beraber
Ve ihanetleriyle birlikte
Bir de Amerikan gazeteci getirmiştiler.
Ve Erzurumlulardan ve Sıvaslılardan ve Türk Milletinden çok
İşbu mister Bravn'a güveniyorlardı.
Bu zevata :
«İstiklâlimizi kaybetmek istemiyoruz efendiler!»
Denildi.
Fakat ayak diredi efendiler :
«Mandanın, istiklâli ihlâl etmiyeceği muhakkak iken,»
Dediler,
«Herhalde bir müzâherete muhtacız diyorum ben,»
Dediler,
«Hem zaten,»
Dediler,
«Birbirine mani şeyler değildir
İstiklâl ile manda.
Ve esasen,»
Dediler,
«Müstakil kalamayız böyle bir zamanda.
Memleket harap,
Toprak çorak,
Borcumuz 500 milyon,
Vâridat ise 15 milyon ancak.
Ve Allah muhafaza buyursun
İzmir kalsa Yunanistan'da
Ve harbetsek,
Düşmanımız vapurla asker getirir.
Biz Erzurum'dan hangi şimendiferle nakliyat yapabiliriz?
Mandayı kabul etmeliyiz, hemen,»
Dediler.
«Onlar dretnot yapıyor,
Biz yelkenli bir gemi yapamıyoruz.
Hem, İstanbul'daki Amerikan dostlarımız :
Mandamız korkunç değildir,
Diyorlar,
Cemiyeti akvam nizamnamesine dahildir,
Diyorlar.»
Ve böylece, bin dereden su getirdi İstanbul'dan gelen zevat.
Sıvas, mandayı kabul etmedi fakat,
«Hey gidi deli gönlüm,»
Dedi,
«Akıllı, umutlu, sabırlı deli gönlüm,
YA İSTİKLAL YA ÖLÜM!»
Dedi.
Orda, mazlum milletlerden bahsedildi,
Bütün mazlum milletlerden
Ve emperyalizme karşı dövüşlerinden onların.
Orda, bir şûrayı millî'den bahsedildi,
İradei milliyeye müstenit bir şûrayı millî'den.
Buna rağmen,
«Âsi gelmiyelim» diyenler vardı,
«Makamı hilâfet ve saltanata.»
Hattâ casuslar vardı içerde.
Buna rağmen,
«Bütün aksâmı vatan bir küldür» denildi.
«Kabul olunmaz,» denildi,
«Manda ve himaye...»
Buna rağmen,
İstanbul'da birçok hanımlar, beyler, paşalar,
Türk halkından kesmişlerdi umudu.
Yağdırıldı telgraflar Erzurum'a :
«Amerikan mandası altına girelim,» diye.
«İstiklâl, diyorlardı, şâyanı arzu ve tercihtir, amma
Bugün bu, diyorlardı, mümkün değil,
Birkaç vilâyet, diyorlardı, kalacak elde,
Şu halde, diyorlardı, şu halde,
Memâliki osmaniye'nin cümlesine şâmil
Amerikan mandaterliğini talep etmeği
Memleketimiz için en nâfi
Bir şekli hal kabul ediyoruz.»
Fakat bu şekli halli kabul etmedi Erzurumlu.
Erzurum'un kışı zorludur balam,
Buz tutar yiğitlerin bıyığı.
Erzurum'da kaskatı, dimdik ölür adam,
Kabullenmez yılgınlığı...
İstanbul'da hanımlar, beyler, paşalar,
Tül perdeler, kravatlar, apoletler, şişeler,
Çıtı pıtı dilleri ve pamuk gibi elleri
Ve biçare telgraf telleri
Devretmek için amerika'ya anadolu'yu
Şöyle diyorlardı Erzurum'dakilere :
«Bizi bir başımıza bıraksalar,
Tarafgirlik, cehalet
Ve çok konuşmaktan başka müspet
Bir hayat kuramayız.
İşte bu yüzden Amerika çok işimize geliyor.
Filipin gibi vahşi bir memleketi adam etti Amerika.
Ne olacak,
Biz de on beş, yirmi sene zahmet çekeriz,
Sonra yeni dünya'nın sayesinde
İstiklâli kafasında ve cebinde taşıyan
Bir türkiye vücuda geliverir.
Amerika, içine girdiği memleket ve millet hayrına
Nasıl bir idare kurduğunu
Avrupa'ya göstermek ister.
Hem artık işi uzatmağa gelmez.
Çok tehlikeli anlar yaşıyoruz.
Sergüzeşt ve cidâl devri geçmiştir :
Türkiye'yi, geniş kafalı birkaç kişi belki kurtarabilir.»
4 eylül 919'da toplandı sıvas kongresi,
Ve 8 eylülde
Kongrede bu sefer
Yine ortaya çıktı amerikan mandası.
Ak koyunla kara koyunun
Geçitte belli olduğu günlerdi o günler.
Ve istanbul'dan gelen bazı zevat,
Sapsarı yılgınlıklarıyla beraber
Ve ihanetleriyle birlikte
Bir de Amerikan gazeteci getirmiştiler.
Ve Erzurumlulardan ve Sıvaslılardan ve Türk Milletinden çok
İşbu mister Bravn'a güveniyorlardı.
Bu zevata :
«İstiklâlimizi kaybetmek istemiyoruz efendiler!»
Denildi.
Fakat ayak diredi efendiler :
«Mandanın, istiklâli ihlâl etmiyeceği muhakkak iken,»
Dediler,
«Herhalde bir müzâherete muhtacız diyorum ben,»
Dediler,
«Hem zaten,»
Dediler,
«Birbirine mani şeyler değildir
İstiklâl ile manda.
Ve esasen,»
Dediler,
«Müstakil kalamayız böyle bir zamanda.
Memleket harap,
Toprak çorak,
Borcumuz 500 milyon,
Vâridat ise 15 milyon ancak.
Ve Allah muhafaza buyursun
İzmir kalsa Yunanistan'da
Ve harbetsek,
Düşmanımız vapurla asker getirir.
Biz Erzurum'dan hangi şimendiferle nakliyat yapabiliriz?
Mandayı kabul etmeliyiz, hemen,»
Dediler.
«Onlar dretnot yapıyor,
Biz yelkenli bir gemi yapamıyoruz.
Hem, İstanbul'daki Amerikan dostlarımız :
Mandamız korkunç değildir,
Diyorlar,
Cemiyeti akvam nizamnamesine dahildir,
Diyorlar.»
Ve böylece, bin dereden su getirdi İstanbul'dan gelen zevat.
Sıvas, mandayı kabul etmedi fakat,
«Hey gidi deli gönlüm,»
Dedi,
«Akıllı, umutlu, sabırlı deli gönlüm,
YA İSTİKLAL YA ÖLÜM!»
Dedi.
Nazım Hikmet RAN