Şimdi eski kışlar yok,
Eski dostluklarda.
Eylül de kapatırdı üstümüzü kar
karın taze olduğu bir akşamda
Sizin bahar saydığınız bir ayda
Kop dağının yamacındaki köyde
Doğmuşum Erzurum da.
Eylül yirmi dokuzda
Dokuz yüz elli beşte
Zorlu koşullarda büyüdüm
Yaşamla değil doğayla sürerdi savaşımız
Kışın ayazına kızgınlığımızdandır
her daim çatıklığı kaşlarımızın
Allahekber Dağlarına nazire olsun diye
Kop karını yükseltirdi metrelerce.
Akşamın erken indiği tüm zamanlarda
Panos ya da lükslerin ışığı yetmezdi ama
öyküler anlatırdı dedelerimiz
böyle aydınlanırdı gecelerimiz.
Sıcak tandır başlarında olurdu sohbetlerimiz
Kitap yoktu
elektriğimiz de.
Mesellerle olurdu öğrendiklerimiz.
Böyle bir akşamüstünde dinlemiştik
bal damlayan bir ağızdan
Nene hatun ile Kara Fatma Çavuşu.
Küçücük kafamda canlanmıştı
Ebem gözüme gelmişti birden
Seferberliğe giderken
anlatırdı yaşadıklarını bir, bir
dilim dönse,
kalemim yetse
Yazabilsem
Anlatacaklarım
Destan olur.
Bu şiirde yok
Sonradan okuduklarım öğrendiklerim
Dedemden duyduklarım var yalnızca
Ruslar Erzurum’u basınca
teslimiyet varmış bizimkilerde
yılgın mı yılgın
tutuk mu tutuk askerimiz
İşte o sıra fırlar yerinden
Nene hatun adında genç bir gelin
elinde satır düşman üstüne.
Bunu gören asker silkinir birden
Silkinir gelir kendine
Allah, Allah sesleri kaplar yeri göğü
şaşırır Rus askeri
bozulmuş dönerken geri
Kurtulur Erzurum
soğuk bir On iki mart sabahı.
24,11,05
Metin Yaltı