Oktay Yıldırım; 28
Mayıs 1971 tarihinde Erzurum kökenli bir ailenin çocuğu olarak Elazığ‘da doğdu.
İlk ve ortaokulu Elazığ’da bitirdikten sonra, Çankırı Astsubay Hazırlama Okulu
ve Piyade Okulu’ndan astsubay olarak
mezun oldu. Orduda görev yaparken Anadolu Üniversitesi Halkla İlişkiler ve
İktisat bölümlerini bitirdi.
Oktay Yıldırım; Orduda uzun süre Doğu ve Güneydoğu Anadolu
bölgelerinde astsubay rütbesiyle görev yaptı, özel harpçi olarak terörle
mücadeleye katıldı. Bir görev esnasında paraşüt
ile atlarken ağır bir sakatlık geçirdi, tedavisinden sonra görevine döndü
ancak,1999 yılında Şemdinli’de görevdeyken, aynı sakatlık tekrar
etti. Uzunca bir süre tedavi gördükten sonra 2005 yılında Türk Silahlı Kuvvetlerinden
Harp Malulü olarak emekli oldu.
Türk Ordusuna karşı düzenlenen uydurma yok etme davalarından
tutuklanarak, Ergenekon isimli davadan 5 Ağustos 2013 günü 33 yıl 10 ay hapis
cezasına çarptırıldı.
Hapisteyken OdaTv, Aydınlık ve Teori Dergilerine yazı yazdı. Yedi yıl
tutuklu kalan Oktay yıldırım 2014 yılında Anayasa Mahkemesinin uydurma davalar
hakkında verdiği kararla tahliye oldu.
Silivri’de tutuklu iken Vatan Partisi’ne katılan Oktay Yıldırım; halen partinin
MKK üyeliğini yapmaktadır.
Oktay Yıldırım’ın:
Ergenekon Bombalarının Sırrı, Kaynak Yayınları, 2010; Savaşmadan
Kaybetmek-Türkiye’nin Silahsız İşgali, Kaynak Yayınları, 2010; Mehmetçik-
Tarihsel ve İdeolojik Kökeni, Kaynak Yayınları, 2011; 17 Mayıs 9.45- Bir
Suikastın İçyüzü, Kaynak Yayınları, Ağustos 2013; Başımıza Gelenler-Kumpastan
Dirilişe, Destek Yayınları Mart 2014; Astsubay Hakkında Her şey Kaynak
Yayınları 2015 isimli yayımlanmış
eserleri bulunmaktadır.
Konu fotoğrafı Oktay Yıldırım Silivri Zindanında iken çekilmiştir.
MEHMETÇİK DESTANI
Genç, hatta çocuktu ressam.
Bir resim yapıyordu, boyası kan.
Patlamış barutun kavurduğu toprağın
Ve yanmış bedenlerin
Ve güneş altında çürümüş cesetlerin
Ve yeni doğmuş bebelerin
Ve genç ve yaşlı kadınların
Ve adamların terlerinin
Ve buğday başaklarının
Ve özlenen bereketli harmanların
Ve kuru peksimetin
Ve sılada bırakılmış yavuklunun
Kokusunu ve renklerini taşıyordu rüzgâr.
Doğu'dan Batı'ya doğru.
Halkının kanıydı resimdeki kırmızı.
Anaların ve yavukluların gözyaşlarıyla inceltiliyordu.
Çuhası yan siperdeki arkadaşının derisinden.
Fırçası saçından.
Beyazı, kefen yerine giydiği içliğinden
Ve ata ocağı için beslediği umuttan.
Saf ve günahsız ve lekesiz ve borçsuz bir ilahi beyaz.
Bir umudun
Bir geleceğin
Bir sarsılmaz inancın
Ve binyılların mirası bir aşkın
Resmini yapıyordu çocuk.
Halkı, bittikçe veriyordu boyasını
Fırçasını, gözyaşını.
Ressam kendi adını bilmiyordu
Yaptığı resmi bildiği kadar.
Resim bittiğinde halkı ona ad verdi
O tablonun altına yazsın diye.
Halkı ona kut verdi
Kuşaklarca sürdürsün diye.
Resim bitti, güneş açtı, başaklar sarardı
Bir kız doğdu şafak vakti.
Büyüyüp ana olacak.
Bir bereketli harmanın
Ve anaların
Ve yavruların
Kokusunu taşıdı rüzgâr.
Doğu'dan Batıya doğru.
Ay yıldızı dalgalandırdı
Ve ağaçlardan topladığı tomurcukları
Temiz tohumları saçtı
Erzurum yaylalarından
Arıburnu sahillerine
Sakarya ovasına
Aydın ve Afyon ovalarına.
Çocuk yazdı adını resmin altına
Mehmetçik.
O çocuk hala orada
Düşmana karşı
Ve satılmış hayına
Nöbet bekliyor, resmi bozamasınlar diye.
Çocuk taşıyor rüzgârı Beşparmak dağlarına
Cudi, Kato, Körkandil ve Karadağlara
Yeni tohumlar yeşersin
Doğan kızlar okusun diye.
Gövdesi resmin önünde
Bir eli İran, bir eli Yunan hududunda
Dayamış sırtını tarihe ve milletine
Bağırıyor, "korkma, sönmez" diye.
Halamızın, komşumuzun oğlu, kardeşimiz
Bizim Mehmet.
Şimdi bedel biçiyorlar kanına
Altından ve kâğıt paradan
Bağırıyor, duyuyor musun?
"Namus parayla korunmaz" diye.
Bir resim yapıyordu, boyası kan.
Patlamış barutun kavurduğu toprağın
Ve yanmış bedenlerin
Ve güneş altında çürümüş cesetlerin
Ve yeni doğmuş bebelerin
Ve genç ve yaşlı kadınların
Ve adamların terlerinin
Ve buğday başaklarının
Ve özlenen bereketli harmanların
Ve kuru peksimetin
Ve sılada bırakılmış yavuklunun
Kokusunu ve renklerini taşıyordu rüzgâr.
Doğu'dan Batı'ya doğru.
Halkının kanıydı resimdeki kırmızı.
Anaların ve yavukluların gözyaşlarıyla inceltiliyordu.
Çuhası yan siperdeki arkadaşının derisinden.
Fırçası saçından.
Beyazı, kefen yerine giydiği içliğinden
Ve ata ocağı için beslediği umuttan.
Saf ve günahsız ve lekesiz ve borçsuz bir ilahi beyaz.
Bir umudun
Bir geleceğin
Bir sarsılmaz inancın
Ve binyılların mirası bir aşkın
Resmini yapıyordu çocuk.
Halkı, bittikçe veriyordu boyasını
Fırçasını, gözyaşını.
Ressam kendi adını bilmiyordu
Yaptığı resmi bildiği kadar.
Resim bittiğinde halkı ona ad verdi
O tablonun altına yazsın diye.
Halkı ona kut verdi
Kuşaklarca sürdürsün diye.
Resim bitti, güneş açtı, başaklar sarardı
Bir kız doğdu şafak vakti.
Büyüyüp ana olacak.
Bir bereketli harmanın
Ve anaların
Ve yavruların
Kokusunu taşıdı rüzgâr.
Doğu'dan Batıya doğru.
Ay yıldızı dalgalandırdı
Ve ağaçlardan topladığı tomurcukları
Temiz tohumları saçtı
Erzurum yaylalarından
Arıburnu sahillerine
Sakarya ovasına
Aydın ve Afyon ovalarına.
Çocuk yazdı adını resmin altına
Mehmetçik.
O çocuk hala orada
Düşmana karşı
Ve satılmış hayına
Nöbet bekliyor, resmi bozamasınlar diye.
Çocuk taşıyor rüzgârı Beşparmak dağlarına
Cudi, Kato, Körkandil ve Karadağlara
Yeni tohumlar yeşersin
Doğan kızlar okusun diye.
Gövdesi resmin önünde
Bir eli İran, bir eli Yunan hududunda
Dayamış sırtını tarihe ve milletine
Bağırıyor, "korkma, sönmez" diye.
Halamızın, komşumuzun oğlu, kardeşimiz
Bizim Mehmet.
Şimdi bedel biçiyorlar kanına
Altından ve kâğıt paradan
Bağırıyor, duyuyor musun?
"Namus parayla korunmaz" diye.
OKTAY YILDIRIM