24 Aralık 2015 Perşembe

NEREDE O ENGİN GÖNÜLLER?

Hasta olduğumu duyunca yanına kızlarını alıp Dere Mahallesi'nden Hacıcuma'ya nefes nefese yetişirdi, Hatice halam. Hacıcuma yokuşu onun en sevmediği güzergahtı. Ağzı dili kurumuş bir haldekendini yokuşun zirvesindeki evimize atar, avluda merdiven basamaklarına serilirdi. Solumalarındaki sıklık, konuşmasını engeller, el işareti ile su isterdi.10-15 dakika sonra kendine gelir, o zalim yokuşa beddualar ederdi. Son bir gayretle 32 basamaklı merdiveni de çıkar,sofaya yanıma gelirdi.

"-Gurban olim ne oldi sene?" der,bağrına basar,başımı gözümü doya doya öperdi.

Her iki yanında birer oda bulunan bu küçücük sofa, yazın başka, kışın başka güzelliklerden nasiplendirirdi bizi. Güneye bakan penceresinde, Palandöken tüm haşmetiyle bir fon oluştururdu. Bu fonun önünde Narmanlı Camii, Çifte Minareli Medrese, Ulu Camii ve Tebriz Kapısı en ince ayrıntısına kadar resmolurdu.

Bu görünüm ve ferahlıkla daha da rahatlayan halam:

"-Çayı goyduz mi? Ağzım, dilim gurudi." uyarısını ihmal etmezdi.

Akabinde:

"-Gız bene bir leçek verin. Bu oğlanın bir üregini ölçim. Gorhti morhti mi acaba?" derdi.

İnce, taş basmalı bir namaz örtüsü getirilirdi. Beni önünde oturtur, üçgen şeklinde uzunlamasına katladığı leçeğin ortasını bana tuttururdu. Diğer ucundan da kendi tutarak, sağ dirseğini oraya koyardı. Elinin parmakları benim tuttuğum yere kadar uzanırdı. Okumaya başlardı. Okurken eşarbın üzerine uzanan elini bir yukarıya,bir aşağıya çevirirdi. Sonra bana tutturduğu yere bir ilmek atardı. Bu sefer ilmekli yere dirseğini koyar, yine aynı şekilde hareketine ve okumasına devam ederdi. Bir ilmek de oraya atardı. Birkaç tekrardan sonra leçeğin artan küçük kısmı için:

"-Canım çıha bah bu kadar gorhmuşsun." derdi.

Sonra attığı ilmekleri,okuyarak yüzüme doğru beni korkuturcasına "pat,pat" çözer,avuçladığı leçeği bir zemine, bir göğsüme;bir zemine,bir sırtıma vurarak:

-"Tavuk pinine, ürek yerine" tekerlemesiyle üçer defa tekrarlardı.

Nihayetinde açtığı eşarbı belime bağlardı. Ve bir esnemedir başlardı Hatice halamda. Gözlerinden yaşlar gelir, ağzı gerilircesine esnerdi dakikalarca. Bir bardak su,bir kesme şeker yetiştirirlerdi acele. Şekerden bir miktar ısırır, sudan yudum alırdı. Esnemesi geçtikten sonra:

 -"Gözleri çıhsın,nazar etmişler uşağıma, üregini oynatmışlar." der 

Aile halkıyla günlük sohbetlerine başlarlardı. Birkaç gün sonra hastalığım geçer, düzelirdim.

Hatice halamlar, Bican Sokak'ın girişinde soldan ikinci evde ikamet ederlerdi. Doğduğum evde. Zira babamlar,evliliklerinin ilk yılında bu evde oturmuşlar. Tek katlı, tipik bir Erzurum eviydi. Bu evin hemen karşı çaprazında Hilmi amcaların evi vardı. İki katlı bir evdi. Kapısı, sokağın genişleyen güney kısmına açılırdı. Hatırladığımca girişte küçük bir avlu vardı. Solda tahta merdivenlerle üst kata çıkılırdı. Üst katta penceresi, sokağın girişine bakan güzel, sevimli bir oda vardı. Hilmi amcayı o odada mahata oturmuş sigarasını büyük bir keyfle içerken anımsıyorum. Üzerinde nakışlar bulunan gümüş tütün tabakası, kehribar ağızlığı, kehribar tesbihi, onu tamamlayan aksesuvarlardı. Babam ve halamın beyi Kemal dedemle saatlerce bu kehribarların hakiki olup olmadıklarını tartışır, güzel ve anlamlı sohbetlerine nakış yaparlardı.

Hilmi amcayı bazen,dizlerine kadar uzayan körüklü çizmeleri ve süvari pantolonu ile görürdüm. Bakımlı bir atı vardı. Adı,"ejder"di. Başında kalpak,sokağa atıyla girişinde ürperirdik, çocuk duygularımızla.

Tıbben adını ve neden olduğunu bilmediğim, boyunda, kollarda oluşan yaraları tedavi ederdi. "Demirevi" derlerdi bu yaralara. O dönemlerde devlet memurlarının kullandığı, "sabit kalem" denilen bir tür kalemin ucunu ıslatır, yarayı daire içine alırdı. Arap harfleri ile bir şeyler yazardı dairenin etrafına. Birkaç gün sonra yara iyileşirdi. Bazen de ellerde oluşan siğilleri; bir elmayı ikiye böler, ayetler okuyarak o kısma sürer, sonra elmayı eski haline getirerek iple bağlar, kimsenin ayak basmayacağı bir yere gömmemizi isterdi.

"-Elma çürüdükçe,siğiller de yok olur." derdi. 

Gerçekten de öyle olurdu. Bu tedavinin bizzat şahidi olmuşumdur.

Yazan:Hayati Kerget